Bebek & Çocuklarda Sık Görülen Sağlık Problemleri ve Hastalıklar
Sağlıklı bir büyüme ve gelişim için doğumdan itibaren bebeğinizi belirli aralıklarla doktora götürmeniz gereklidir. Bunun için ülkemizde aile hekimlerinizi ve pediatri uzmanlarını tercih edebilirsiniz. Bebeğinizin ilk iki yılında düzenli sağlık kontrolleri çok önemlidir.
Çocuğumu hangi aralıklarla doktora götürmeliyim?
Sağlıklı bebeklerin genelde; yeni doğduklarında, 2-4 günlükken, 1, 2, 4, 6, 9, 12,15, 18 ve 24 aylıkken kontrole götürülmeleri gerekir. Araya girecek başka rahatsızlıklara bağlı olarak bu takvim değişebilir.
Bu kontrollerde doktorunuz çocuğunuzun aşılarını yaptığı gibi aynı zamanda fiziksel gelişimini, sinir sistemi ile kaslarının sağlık durumunu gösteren bebeğin reflekslerinin kontrolünü de yapar.
Göz ve kulak kontrolü ile birlikte bebeğin kalbi ile ciğerlerini dinler.
Aynı zamanda bebeğin genital bölge kontrollerini de yapar. Özellikle erkek bebeklerde her iki testisin de torbaya inip inmediğini kontrol eder, inmemiş testisin erken tespiti önemlidir. Kız bebeklerde normal dışı bir vajinal kanama ya da akıntı varlığını kontrol eder; az miktarda vajinal kanama ve akıntı normaldir. Doğumsal kalça çıkığı yönünden kontrol eder.
Fiziksel gelişimin takibi için büyüme ölçümlerinin (boy, kilo, baş çevresi..) sonuçlarını kaydeder, duyma ve görme taraması yapar ve çocuğunuzun nefes alıp vermesine, kalp atış hızına, kas ve eklem hareketlerine ve cildine bakar.
Fiziksel gelişimin yanında davranışsal ve zihinsel gelişimini de takip eder.
Bebeğinizle ilgili aklınıza gelen her türlü sorunu doktorunuza danışmalısınız. Aile de sigara ve alkol kullanımı ya da anne babaların sağlık sorunları ile psikolojik durumları gibi konular da bebeğin sağlığı üzerinde ciddi etkiler yaratabileceği için bebeğinizin doktorunu bu konulardan mutlaka haberdar etmelisiniz.
ÇOCUK HASTALIKLARI
İnsan vücudunun çeşitli bedensel, ruhsal, sosyal nedenlerle dengesinin bozulmasına hastalık denir. Hastalıklar yaygın olarak çevre faktörleri, beslenme sorunları, ruhsal sorunlar sebebiyle oluşurlar. Hastalıkların tanı ve teşhisinde en önemli faktörler, hasta da görülen belirtilerdir.
Çocuklarda görülen hastalık belirtileri yaygın olarak;
Ateş,
Aşırı ağlama,
İshal,
Öksürük,
Karın ağrısı,
İştahsızlık,
Ağrılar,
Kusma,
Kabızlıktır.
Yüksek Ateş
Yüksek ateş, vücut sıcaklığının normalin üzerinde olmasıdır. Çocukluk çağında en sık rastlanan hastalık belirtilerinden biridir. Ateş; ağızdan, rektumdan (makat), koltuk altından, ciltten ya da kulaktan ölçülebilir.
Evinizde mutlaka bir derece bulundurun. Bebeklerde en doğru ve en rahat yöntem makattan ateş ölçümüdür. Makat ateşini ölçmek için termometreyi sallayın ve kırmızı ucuna vazelin sürün. Bebeğinizi sakinleştirip yatağa ya da kucağınıza yüz üstü yatırın. Bebeğinizin poposunu tek elinizle ayırın ve 90 derecelik açı ile termometreyi bebeğinizin poposuna 2 cm kadar sokun. Bebeğin poposunu ayrık tutmaya devam edin ve termometreyi burada 2 dakika kadar tutun. Bebeğiniz çok fazla hareket etmeye başlarsa termometreyi hemen çıkarın. Makattan ateş ölçümü için elektronik dijital termometreler de vardır. Çocukların başı elimize sıcak gelebilir, bu yüzden derece kullanılmalıdır.
Makattan 38, koltuk altından 37.5 derecenin üzerindeki ölçümler yüksek ateş olarak değerlendirilir. Yüksek ateş vücudun bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla (grip, boğaz iltihabı, orta kulak iltihabı vb.) savaştığının bir belirtisidir.
Güneş çarpması gibi nedenlerle de ateş oluşabilir. Ateşli çocuğun yüzü kırmızıdır, kimi zaman da üşür ve titrer. Üşüme ve titremeye aldanarak çocuk kesinlikle sarılmamalı ve giydirilmemelidir, aksi taktirde ateşi daha da yükselebilir.
Çocuğunuzda yüksek ateş varsa; Çocuğunuza ince kıyafetler giydirin ve oda sıcaklığını serin tutun. Ilık bir odada çocuğunuza ılık su (32 derece civarı) kompresi yapın. Tüm vücudunu özellikle baş, boyun, koltuk altı bölgelerini yıkayın ve kurulamayın. Soğuk su kullanmayın; alkol, sirke vb. şeyleri uygulamanın pratik olarak hiçbir anlamı yoktur. Gerekirse ılık su uygulamasını gün içerisinde defalarca tekrarlayın. Ateş düşürücü verin. Doktorunuz çocuğunuzun yaşına uygun olarak parasetamol (calpol, tylol, minoset vb.) veya ibuprofen (profenid, dolven vb.) içeren ateş düşürücü ilaçlar verebilir. Aspirin, çocuklarda karaciğer zehirlenmesine yol açan özel bir hastalığa neden olabileceği için kullanılmamalıdır.
Ateşli Nöbet (Havale geçirme)
6 ay – 5 yaş arası nörolojik gelişimi normal olan çocuklarda, altta yatan başka bir nedene bağlı olmayan, genellikle basit bir enfeksiyon sırasında ateşin yükselmesiyle ortaya çıkan tek, kısa süreli (genelde 15 dakikadan az) tüm vücudu etkileyen kasılma nöbetleridir. Gözlerini bir noktaya dikme, bilinç kaybı şeklinde de görülebilir. Bazı çocuklar daha yatkındır, böyle çocukların ailesinde de havale geçiren birilerinin olma olasılığı yüksektir. Nöbetler korkutucu görünse de çocukların büyük çoğunluğunda zararlı değildir.
Ateşli nöbetler sadece yüksek ateş olduğunda gerçekleşmeleri dolayısıyla saradan farklıdırlar, ancak havale geçiren çocukların % 2 – 4’ünde sara (epilepsi) gelişebilir.
Çocuğunuzun çok fazla ateşi varsa, daha önceden ateşli nöbet geçirdiyse, gelişimi gecikmişse ya da aile üyelerinden bu belirtileri gösterenler olduysa çocuğunuzun ateşli nöbet geçirme riski de artar. Ateşli nöbet geçiren çocukların yaklaşık olarak üçte birinde nöbetler tekrarlanır. Çocuk ne kadar küçükse nöbetin tekrarlanma riski de artar ve genelde bir yıl içerisinde gerçekleşir. Nöbetin bitmesini takiben çocuk uykuya dalabilir.
Çocuğunuz ateşli nöbet geçiriyorsa bunu engellemek için yapabileceğiniz çok fazla bir şey yoktur. En iyisi soğukkanlı olun, çocuğunuzu sırtüstü ve başı yana çevrilmiş olarak yatırın (kusarsa ciğerlerine kaçmasın diye), ağzına açık kalmasını sağlayacak ve tıkamayacak şekilde sert ve ufak olmayan bir şey koyun, soğan veya başka bir madde koklatmayın, kasılmalar esnasında etrafa çarparak kendisini yaralamasını engelleyin, 3-5 dakika sonra nöbet geçmezse doktorunuzu ya da 112 acil servisi arayın.
Makattan uygulanabilecek ateş düşürücüleri evde bulundurun. Doktorunuz menenjit ya da beyin iltihabı gibi ciddi enfeksiyonlar olup olmadığına bakacaktır. Bunlar söz konusu değilse neden olan duruma göre tedavi düzenleyecektir. Havale geçiren çocuğun beyninde, menenjit veya beyin iltihabı gibi bir duruma bağlı değilse, kalıcı bir hasar oluşmaz.
Sara Nöbetleri (Epilepsi)
Sara nöbetleri ile ateşli nöbetlerin birbirinden ayrımı zor olabilir, hatta karışabilir. Bu ikisini birbirinden ayırmak için EEG denilen ve beyin dalgalarını ölçen bir tetkik kullanılır. Sara nöbetleri tekrarlayıcı ve sebepsiz nöbetledir. Süreğen bir durumdur, yani devam eder. Ateşli nöbetler ise genelde tekrarlamaz. Tümör, elektrolit bozukluğu, beyin iltihabı, menenjit gibi nedenlere bağlı olabileceği gibi, sadece beyindeki istemsiz elektriksel aktivitelerden de kaynaklanabilir. Sara nöbetleri antikonvülsan denilen ilaçlarla tedavi edilirler, ancak ateşli nöbetlerde sadece nedene yönelik tedavi yeterlidir. Kesin tedavisi olan bir hastalık değildir, ancak düzenli kontrol ve ilaç kullanımıyla nöbetlerin sayısı azaltılabilir hatta engellenebilir.
Sara nöbetleri geçiren bir çocuğunuz varsa; yapabilecekleriniz ateşli nöbettekinden farklı değildir. İlaçlarını düzenli olarak almasını sağlayın, nöbet sırasında sağa sola çarparak kendisine zarar vermesini engelleyin. Solunum yolunun açık kalmasını sağlayın. En kısa zamanda 112 acil servisi arayın.
Kolik
En uygun tanım; ilk 3 – 4 ayda başka sorunu olmayan ve yeterli beslenen süt çocuklarının bir günde 3 saatten fazla süren huzursuzluk ve huysuzluk nöbetleri veya bir haftada 3 günden daha sık ortaya çıkan ağlama nöbetleridir. Kolik olan bebekler saatlerce yatıştırılamayacak şekilde ağlarlar. Bu ağlamalar genelde akşam saatlerinde artar. Bebek ağlarken hava yutar ve bu da daha fazla gaza ve rahatsızlığa neden olur. Bebeğiniz gaz çıkarır ve dizlerini sürekli olarak göğsüne çeker. Bağırsaklarla ilgili bir sorun olduğu düşünülmemektedir, gaz birikimi altta yatan neden değil aşırı ağlamanın sonucudur. Normal çocuklar 2 haftalıkken günde yaklaşık 2 saat, 6 haftalıkken 3 saatten az, 12 haftalıkken yaklaşık 1 saat kadar ağlayabilir ve bu süreler zamanla giderek azalır. Normal ağlama da daha çok akşam saatlerinde artar.
Fiziksel nedenlere bağlı aşırı ağlama nedenleri : Hatalı beslenme teknikleri (aşırı veya az beslenme), çocukta fiziksel sorunlar (kulak iltihabı, ishale bağlı karın krampları..), inek sütü alerjisi olabilir.
Çocuğunuzda kolik sorunu varsa öncelikle çocuğunuzun hasta olmadığını kabul etmeniz gereklidir. Çocuğu emzik vererek, yineleyen sesler çıkararak veya sıcak bir su şişesi ile sakinleştirin. Bebeğinizi tutarken yavaşça dans etme, yürüme ya da hafifçe sallama gibi sabit, ritmik hareketler yapın. Araştırmalar annelerinin kucağında olan bebeklerin daha az ağladıklarını göstermektedir. Ancak uygun olmayan zamanlarda besleyerek veya kucağa alarak aşırı uyarı vermekten kaçının. Çok yoğun ortamlardan uzak durun (kalabalık caddeler, alışveriş merkezleri ve restoranlar gibi). Bebeğinizi arabayla gezmeye çıkarın. Bebeğinizi emziriyorsanız sarımsak, lahana, fasulye, soğan, kafein ya da süt ürünlerinden uzak durun (bunlar bebekte de gaz oluşumuna neden olabilir). Bebeğinizi kolunuzun dirsekle bilek arasındaki bölümüne yüz üstü duracak şekilde yerleştirin, kafasını dirseğinizde ayaklarından biraz yüksekte tutun ve sırtını hafifçe sıvazlayın. Ya da bebeğinizi kucağınıza karnı aşağı gelecek şekilde yatırarak sırtını sıvazlayın.
İshal
Dışkılama sayısının artması, kıvamının sulu ve yumuşak hale gelmesidir. Genelde bir virüsten kaynaklanan bir enfeksiyon, bakteri ya da parazitlerden, yemek zehirlenmesinden, bir ilacın yan etkisinden ya da yeni bir gıdaya karşı oluşan reaksiyondan da kaynaklanabilir. Çocuğunuz sıvı kaybından dolayı susuz kalabilir. Vücudun su kaybı genelde çok fazla olmaz ve kolayca tedavi edilir. Ama bazen de ciddi bir kayıp söz konusudur; ciddi hastalıklara ve hatta ölüme neden olabilir. İshalle birlikte karın ağrısı, kusma, kramp girmesi, huysuzluk ve iştah kaybı da olabilir. Bazı bebeklerin ateşi yükselebilir. Belirtiler genelde aniden ortaya çıkar ve genelde 2-3 gün sürer.
Susuz kalma belirtileri ortaya çıkabilir: Bebeğinizin kafasının üzerindeki yumuşak bölüm (bıngıldak) içeri çökmüşse, ağlarken gözünden yaş gelmiyorsa, ağzı, gözleri veya cildi kuruysa, 6-8 saat süresince bezi ıslanmamışsa, güçsüz bir sesle ağlıyorsa ve normalde olduğundan çok daha az hareketli ise, yetersiz beslenmişse, aşırı derecede kusuyorsa, 2 aylıktan küçük ise, her gün normal kaka miktarı ve aralığında artışlar oluyorsa ve kakası kanlıysa ya da çok kötü kokuyorsa en kısa zamanda doktorunuza başvurmalısınız.
Çocuğunuzun ishali varsa gıdalar ve içilen suyun temizliğine çok dikkat edilmelidir. İshal genelde basit bir tedavi ile giderilir. Vücudun susuz kalmasını önlemek için bebeğinize bol bol sıvı verin. Daha fazlası kusmaya neden oluyorsa bebeğinize sık sık ve küçük miktarlarda sıvı verin. Her sulu dışkıdan sonra ORS denilen sıvıdan 1 veya 2 çay bardağı içirin. Daha büyük çocuklara elma suyu, şeftali suyu, kola, çay verilebilir. Yağlı ve posalı yiyecekler verilmemelidir. Yoğurt, yağsız peynir, pirinç lapası da verilebilir.
ORS sıvı kaybını yerine koymak için hazırlanan şeker, tuz ve karbonat karışımıdır. ORS 1 litre suda çözündürülen hazır paketlerde bulunabildiği gibi, evde de hazırlanabilir. Evde 1 litre kaynatılıp soğutulmuş su içine 1 çorba kaşığı şeker, 1 çay kaşığı tuz ve 1 çay kaşığı karbonat koyulup karıştırılarak da hazırlanabilir. Çocuklar tadından pek hoşlanmazlar bu yüzden evde hazırlanmış meyve suyu ile karıştırabilirsiniz.
Öksürük
Öksürük; boğaz, burun, nefes borusu, gırtlak ve ciğerler gibi hava yollarındaki tahrişlere bağlı olarak gelişen, balgam ve rahatsız edici diğer maddeleri dışarı atmak için yapılan bir savunma mekanizmasıdır. Solunum yollarına kaçan yabancı cisimler, boğaz akıntıları, akciğer sorunları, duman ve tozlu ortam gibi tahriş edici faktörler öksürüğe neden olabilir. Aniden başlayan boğulurcasına ve morarmayla seyreden öksürük solunum yoluna yabancı cisim ( oyuncak parçası, şeker, düğme…) kaçmış olabileceğini düşündürmelidir.
Öksürüğün en sık rastlanan sebepleri arasında soğuk algınlığı ve diğer üst solunum yolu hastalıkları, bronşit ve krup hastalığı, alerjiler, diş çıkarma, pis kokular, duman, toz ve bazı nesnelerin solunması, sinüzit ve astım sayılabilir.
Geceleri ve sabah erken saatlerde artan öksürük burun akıntısının geriye doğru akması nedeniyle daha çok üst solunum yolu enfeksiyonlarında, çatlak bir sesle birlikte kaba havlar gibi bir öksürük krup hastalığında, ateş olmadan uzun süre devam eden inatçı öksürük allerji, astım gibi hastalıklarda görülür. Öksürdükten sonra kusma görülebilir, bunu nedeni kusma merkezinin boğazda oluşu ve yutulan balgamın mideyi bulandırmasıdır.
Öksürük 2 aylıktan küçük bir bebekte şiddetli ise, birlikte nefes almada zorluk, morarma ve kaburgaların aralarında çekilmeler görülüyorsa, 1 haftadan uzun sürüyorsa ve beraberinde ateş varsa mutlaka doktorunuza başvurmalısınız.
Öksürük kesici ilaçlar çocuklarda pek kullanılmamaktadır. Öksürüğü kesmek başka yan etkilere yol açmadığı sürece tercih edilmez, çünkü öksürük vücudun yabacı maddeye karşı bir savunma mekanizmasıdır.
Çocuğunuzun öksürüğü varsa geceleri beşiğin veya yatağın baş tarafını yükseltin, bol sıvı verin, soğuk buhar buharlaştırıcı cihazlardan veya nemlendirme cihazından alın, Krup hastalığından dolayı gece yarıları başlayan öksürük nöbetleri için çocuğunuzu birkaç dakika buharlı bir banyoda oturtun ya da hava çok soğuk değilse soğuk, nemli havada yürütün.
Karın Ağrısı
Çocuklarda çok sık görülen bir bulgudur. Birçok çocukta karın ağrısı ciddi bir şey değildir. Ancak pek çok farklı hastalığın bir bulgusu olabilir. 12 haftalığa kadar bebeklerde en sık karın ağrısı nedeni koliktir. 5 yaşından sonra duygusal stres de sık görülen nedenlerdendir.
Mide ve bağırsak iltihabı, apandisit, kurşun zehirlenmesi, migren, süt alerjisi, bademcik iltihabı ve idrar yolu enfeksiyonları da karın ağrısı nedenlerindendir.
Çocuğunuzun karnı ağrıyorsa ; 1 – 2 saat süren hafif bir ağrıysa sadece izleyin. 2 – 3 saati geçerse doktora gösterin. Dışkısını takip edin; rengi siyah ve kanlı ise ve ishal varsa, ağrı sırasında rengi soluyorsa, sık sık tekrarlıyor ve ateşi yükseliyorsa mutlaka doktora gösterin. Bol sıvı verin.
Kusma – Çıkarma
Bebeklerin midelerindeki emme ve yutma ile yuttukları havayı çıkarmak için beslenmenin ortalarında ve sonlarında geğirmeleri gerekir. Bebeğinizin geğirmesini sağlamak için göğsünü kendi omzunuza yerleştirin ya da çocuğunuzu yüzükoyun kucağınıza yatırın ve sırtını ovun. 3 aydan küçük çocukların büyük çoğunluğu yemekten sonra, bazıları da her seferinde çıkarır. Çıkarılan madde genelde süt rengidir ve bazen de balgam ya da kaymak görünümlüdür.
6 aydan sonra bebekler dik oturmaya başladığında azalır. O zamana kadar bebeğinizin çıkarmasını azaltmak için beslemeden önce onu sakinleştirebilirsiniz, ya da biberonla besliyorsanız çok fazla hava yutmaması için şişeyi baş aşağı tutun.
Kusmak, çıkarmaktan farklıdır. Sadece mide ve barsak sistemini ilgilendiren bir bulgu değildir, birçok hastalığın belirtisi olabilir. Mide içeriğini aniden boşalması anlamına gelir. Yeşil ve sarı kusma, kanlı kusma, sık sık kusma, beraberinde ateş varlığı, su kaybı belirtileri ve dalgınlık varsa hemen doktora götürün. Bu belirtiler aşırı beslenme, barsak tıkanması, enfeksiyon ya da süt proteinine hassasiyetten (inek sütü ve soya intoleransı) kaynaklanabilir.
Çocuğunuz kusuyorsa bol sıvı verin ve yudum yudum verin. Bunu da kusuyorsa yarım saat bekleyin ve tekrar verin. Aynı ishalde olduğu gibi ORS sıvısı verilebilir. Yine de kusuyorsa doktora götürün.
İştahsızlık
İştah, yemeğin keyifle ve zevkle yenmesidir. Çocuk doktoruna en sık yapılan başvuru nedenlerinden biridir. Aslında iştahsız denilen çocukların çoğu, eğer bir ateşli hastalık, kansızlık, parazit gibi organik neden yoksa, anne babanın istediği kadar yemeyen, yanlış beslenme alışkanlıklarından etkilenmiş çocuklardır. Çocuklar 1 yaşından sonra hızlı büyüme dönemlerini atlattıklarından dolayı kalori ihtiyaçları azalmıştır, bu yüzden yemelerinde de azalma görülebilir.
Ancak gerçekten bir iştahsızlık varsa altta ciddi bir hastalığın yatabileceği unutulmamalıdır. Bu yüzden çocuğun kilo kaybı olup olmadığı, iştahsızlığın ne kadar zamandır bulunduğu, beraberinde ateş, karın ağrısı, bulantı, terleme ve halsizlik varlığı ve çocuğun ruhsal durumuyla ilgili değişikliklerin takibi önemlidir.
Çocuğunuzda iştahsızlık varsa; doktorunuza mutlaka danışmalısınız. Doktorunuz çocuğunuzun iştahsızlığının herhangi bir nedene bağlı olup olmadığını anlamak için bir takım testler yaptıracaktır. Eğer ki herhangi bir nedene bağlı olmadığı anlaşılırsa çocuğunuzu yemek için asla zorlamayın. Çünkü tok olabilir. Çocuk acıktığını veya doyduğunu anlayabilir. Onu zorlarsak, normal açlık-tokluk düzenini kuramaz. İleride yanlış beslenmeden kaynaklanan sorunlar yaşayabilir.
Çocuğunuzun kilo alması ve boy uzaması normalse yediği miktarın önemi yoktur. Abur cubur yemesine müsaade etmeyin ve yakın çevrenizin bunu suistimal edebileceğini unutmayın (dedesi ve nineleri gibi…). İstemediği gıdaları zorla yedirmeye çalışmayın. Çocuklar, ailedeki beslenme alışkanlıklarından etkilenirler. Süt içmeyen bir anne babanın çocuğuna süt içirmesi veya kendisi kola içerken çocuğa yasaklaması zor olacaktır. Süt, meyve suyu gibi sıvı gıdalar çok miktarda, özellikle öğün öncesinde tüketildiğinde çocuğun iştahını kapatacaktır.
Ayrıca, aşırı süt tüketiminin sonucunda kansızlık gelişip, bu da iştahsızlığa neden olabilir. Yiyebileceğinden fazlasını tabağına koymayın. Gıdayı ödül veya ceza olarak kullanmayın; eğer, çocuğa ‘ sebzeni bitirmeden tatlı yiyemezsin’ derseniz, onun alacağı mesaj, sebzenin ancak sonunda bir ödül varsa yenebilecek kötü bir şey olduğudur.
Kabızlık
Seyrek, sert ve ağrılı dışkılama anlamına gelir. Bu yüzden anne babanın kabızlık olarak tarif ettiği bu tanıma uymayabilir. Beraberinde makatta kanama da görülebilir. Ancak dışkılama alışkanlıkları ile karıştırılmamalıdır. Çünkü bazı çocuklar günde 2 defa dışkılayabileceği gibi bazıları da 2 günde bir dışkılar. Anne sütü alanlar ise günde 7 – 8 defa dışkılayabilir.
Emzirilen bebeklerde kabızlığa çok daha az rastlanır (anne sütü kakayı yumuşatır), hazır mama ile beslenen ya da katı gıdalara başlayan bebeklerde kabızlık daha yaygındır. Sebze ve meyve yemeyi reddeden, fazla süt içen ve çok hareket etmeyen çocuklarda sık görülür. Kabızlık, gelişmemiş ya da yavaş bir sindirim sisteminden, besinlerdeki lif miktarının yetersiz olmasından ya da nadiren bağırsak tıkanması gibi daha ciddi rahatsızlıklardan kaynaklanabilir.
Çocuğunuzda kabızlık varsa su tüketimini ve fiziksel aktiviteleri artırın. Bebeğiniz emeklemeye başlamadıysa bacaklarıyla “bisiklet çevirmece” oynayın. Lifli besinleri tercih edin. Karnabahar, kabak, lahana, mısır, kereviz, üzüm, kayısı, kavun, erik, armut gibi besinler verin. Mısır gevreği, yulaf unu ve kepekli un da yaralıdır. Günde yarım litreden fazla süt içmesine izin vermeyin. Sebze yemeyi reddediyorsa sevdiği diğer besinlerle karıştırın.
Kabızlık uzun sürerse anüs çevresinde çatlaklar oluşabilir ve bu da daha fazla ağrıya yol açar, Bundan dolayı da çocuk dışkılamaktan korkar ve tuvaletini erteler, içeride daha uzun süre kalan kaka daha da sertleşir ve böylece kısır bir döngü oluşur. Bunu önlemek için; lifli diyeti artırın, her gün aynı saatte klozete oturtun ve bitmeden çıkmamasını sağlayın. Kendiliğinden tuvalete gitmesi ya da sıkılmaması için sevdiği kitaplar, oyuncaklar kullanın. Günde birkaç defa ılık su banyosuna oturtun. Bunlara rağmen kabızlık 1 haftadan fazla devam ettiyse doktora götürün. Doktor önerisi olmadan kabızlık giderici ilaçlar kullanmayın.
Ağlama
Bütün bebekler ağlar. Bebeklerin kendini ifade etme yöntemi ağlamadır. Ağrıdan, sıkıntıdan, duygularını ve ihtiyaçlarını dile getiremediklerinden, yorgunluktan, yalnızlıktan, aşın uyarılmadan, korkudan, sinirden ve hastalıktan ağlayabilirler. İlk birkaç ayda bebekler genelde açlıktan ve uyumak istediklerinden ağlarlar.
Birçok ebeveyn bebeklerinin ağlama tonundan neye ihtiyacı olduğunu anlar. Açlıktan ağlama daha yüksek tonlu ve ritmiktir. Ani bir acı sonucu ağlama ise birden başlar ve haykırır tarzdadır. Bebeğini beslemenize veya ilgisini dağıtmaya uğraşmanıza rağmen çok tiz sesle çığlıklar atarak ağlamaya devam ediyorsa ciddi bir acısı olduğunu gösterir (kulak iltihabı, aşı reaksiyonu vb.). Sık olmayan güçsüz, zayıf ağlamalar ciddi bir hastalığın habercisi olabilir. Sürekli ve cırlayarak ağlama başka bir sorun yoksa diş çıkarmadan veya kolikten kaynaklanabilir.
Çocuğunuz ağlıyorsa bebeğinizin aç, altı kirli, üşümüş veya incinmiş olmadığından emin olun. Bebeğinizi kucağınıza alın, rahat bir yere oturun ve gözlerinin içine bakın. Bebeğinizle sakin bir şekilde konuşun, ninni veya şarkı söyleyin. Kollarını, bacaklarını, başını okşayın. Ağlaması duruncaya kadar kucağınızda tutun. Eğer bunlarla ağlaması geçmez ise; bebeğinize banyo yaptırın, sallayın, kucağınızda veya arabasında bir süre gezdirin, temiz havaya çıkartın, bebeğinize masaj yapın, bebeğinizi sıkıca sarın. Ateşini kontrol edin, yüksek ise soğuk uygulama yapın. Yine de susmuyorsa, doktorunuza götürün.
Sarılık
Sarılık; deri ve gözün beyaz kısmının yeşil-sarı renk değişikliğidir. Bebeklerde en sık neden fizyolojik sarılık adı verilen ve ilk 1 hafta içinde ortaya çıkan sarılıktır. Yeni doğan bebeklerin % 50 sinden fazlasında fizyolojik sarılık görülür. Anne karnındayken bebeğin kanında bulunan alyuvarların doğduktan sonra parçalanarak dalak ile karaciğer tarafından işlendiği zaman oluşan bilirubin adlı renkli bir pigmentin aşırı kan seviyelerinden kaynaklanır.
Sarılık; daha az sıklıkla kan ya da idrar yolu enfeksiyonuna, anne ile kan uyuşmazlığına, karaciğer ve ciddi bir metabolik hastalığa da bağlı olabilir. Emzirmek de sarılığa neden olabilir ve genellikle doğumdan sonraki 2. Haftada ortaya çıkar.
Birçok bebekte sarılık birkaç gün içerisinde kendiliğinden geçer. Ancak azalmazsa ya da daha da artarsa sinir sistemine zarar verebilecek çok fazla bilirubin yüklenmesini önlemek için tedavi edilmesi gerekebilir.
Çocuğunuzda sarılık varsa; Doktorunuz sizden çocuğunuzdaki sarılaşmanın koyulaşıp koyulaşmadığını izlemenizi isteyebilir. Koyulaşma söz konusu ise doktorunuz bilirubin seviyesini kontrol etmek için bebeğinize kan testi yapacaktır. Işık tedavisi (fototerapi) uygulanabilir. Ciddi vakalarda bebeğinize kan değişimi yapılabilir.
Baş Ağrıları
Çocuklarda da migren ve gerilim tipi baş ağrıları görülebilir. Büyük çocuklar baş ağrısını tanımlayabilirken, küçük çocuklar tanımlayamadıkları bu durumu anlatamayabilirler. Onların hal ve hareketlerinden çıkarılması gerektiğinden, çocukları iyi gözlemlemek oldukça önemlidir. Büyük bir çoğunluğu zararsızdır. Baş ağrıları, tek bir hastalık olarak ya da başka bir hastalığın belirtisi olarak ortaya çıkabilmektedir. Sadece çocuklarda görülen bir baş ağrısı nedeni hidrosefali denilen beyin boşluklarında fazla sıvı birikmesi hastalığıdır.
Bunun yanında enfeksiyonlar (özellikle sinüzit olmak üzere, boğaz ve kulak enfeksiyonları, gribal enfeksiyonlar sıklıkla baş ağrısına yol açabilirler), psikolojik faktörler (stres, depresyon, okul, aile ve arkadaşlarla ilişkilerde yaşanan sorunlar), çevresel faktörler (yeni boyanmış zeminler, hava kirliliği, gürültü), besinler (çikolata, kolalı içecekler, kafein, sosis tarzı yiyecekler özellikle migren ataklarını tetikleyebilirler), görme bozuklukları, nadiren ciddi hastalıklar (tümör, kanama, apse, menenjit) da baş ağrısına neden olabilir.
Çocuğunuzun başı ağrıyorsa; Doktora gitmeden önce çocuğu iyi izlemek ve bazı soruları kendi içinizde cevaplamanız gerekmektedir. Bu şekilde hem doktor daha kolay teşhis koyabilecek, hem de zamandan kazanılmış olacaktır. Sürekli bir uyku hali ve halsizlik var mı? Baş dönmesi oluyor mu? Kusma ve ateş var mı? Ense sertliği ya da boyun tutukluğu var mı? Ağrının şiddeti hafif mi yoksa ağır mı seyrediyor? Baş ağrısı olduğunda çocuk tek tarafını mı yoksa her iki tarafını mı gösteriyor? Zihinsel bulanıklılık yaşanıyor mu? Baş ağrısı haricinde başka şikayetler var mı? Ne kadar süre devam ediyor? Başını son günlerde bir yere vurdu mu ya da ciddi bir düşme atlattı mı?
Baş ağrısında özellikle, ateş, kusma, baş dönmesi ve boyun tutukluğu bir arada yaşanıyorsa mutlaka doktora götürülmeli ve diğer sorunlardan hangileri yaşanıyorsa söylenmelidir.
Baş ağrılarında çoğu kez karartılmış bir odada istirahat iyi gelmektedir. Parlak ve titrek ışıklar, gürültü, sinema, televizyon, keskin kokular ağrıları tetikleyebilmekte ya da daha ağır seyretmesini sağlamaktadır. Fiziksel veya ruhsal gerginliklerden uzak durmak, çok sıcakta ve soğukta kalmamak çocuğu rahatlatabilir.
Şişmanlık (Obezite)
Normal bir vücutta çok fazla vücut yağı olması demektir. Şişman çocuk toplumda makbul sayılsa da şu anda ciddi bir halk sağlı problemi olarak karşımızdadır. Şişmanlık kişinin boyu ve kilosu ölçülerek elde edilen vücut kitle endeksi ile anlaşılır. Hareketsizlik, yanlış ve aşırı beslenme (aşırı şekerli ve yağlı hazır yiyecek tüketimi) en sık görülen nedenlerdir.
Ebeveynler içgüdüsel olarak çocuklarına fazla yemek yedirme eğilimindedirler. Şişmanlık için kritik yaşlar; ilk 1 yaş, 5 yaş ve ergenlik dönemidir.
Eğer ki doktorunuz çocuğunuzun şişman olduğunu söylüyorsa bunu mutlaka bir hastalık olarak düşünmelisiniz. Çünkü şişman çocuklar ergenlikte ciddi psikolojik problemler yaşar, ergenliğe erken girerler. Aşırı kilolu çocuklar çocukluk döneminde fiziksel sorunlarla karşılaşmasalar da toplumdan dışlanma ve alay edilme dolayısıyla sıkıntı yaşayabilirler. Şişmanlık ileriki yaşlarda kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon ve şeker hastalığı gibi birçok ciddi hastalığın hazırlayıcısıdır.
Çocuğunuzun şişmanlamaması için; Bebek doyduğu zaman başını çevirecektir, zorlamayın. Şekerli yiyecekleri ödül olarak vermeyin. Hamburger, pide, lahmacun gibi fast food ürünleri haftada bir kereden fazla vermeyin. Günde bir iki saat yürüme, koşma faaliyetleri yaptırın. Çikolata, gofret, şekerleme gibi ürünleri komple kesmeyin, aksi takdirde aşırı bir istek yaratabilir, bu yüzden her gün bunlardan sadece birini tüketmesine izin verin. Bilgisayar ve TV saatlerini kısıtlayın, bunun yerine dans, yürüyüş, spor gibi faaliyetlere özendirin. Kendi başınıza herhangi bir diyet programı uygulamayın. Mutlaka doktorunuzdan destek alın.
Yatak Islatma
Tuvalet eğitimini yeni öğrenmiş çocuklarda sık rastlanan normal bir durumdur. Haftada birkaç defa tekrarlanır, sıklığı giderek azalır ve 5 yaş civarında sona erer (enürezis noktürna). Birçok çocuğun idrar torbası bütün gece boyunca idrarı tutacak kadar gelişmemiştir. Bazı çocukların da sinir sistemi, idrar torbaları tamamen dolduğunda onları uykularından uyandıracak kadar gelişmemiştir.
Duygusal stres ve fiziksel rahatsızlıklar 5 yaşından sonra yatak ıslatmanın devam etmesine neden olabilir. Kız çocukları bu konuda genelde erkeklerden daha önce kontrol sağlarlar. Çocukların onda biri ve genellikle de erkek çocukları 5 yaşından sonra da yatağını ıslatmaya devam eder ve birçoğunun ailesinin geçmişinde yatak ıslatma vakaları vardır. İdrar yolu enfeksiyonları, böbrek ve idrar yollarındaki gelişimsel bozukluklar da altını ıslatma nedeni olabilir.
Çocuğunuz altını ıslatıyorsa; öncelikle fiziksel bir rahatsızlığının olup olmadığının tespiti için mutlaka doktora götürün. Doktorunuz idrar tahlili gibi bazı tetkikler yapacaktır. Fiziksel bir neden yoksa çocuğunuzun gece aldığı sıvı miktarını azaltın ve uyumadan önce mutlaka çişini yapmasını sağlayın. Gerekirse gece birkaç saat aralıklarla uyandırarak tuvalete gitmesini sağlayın. Yatak ıslatma çocuk için büyük bir utanç kaynağıdır. Bu nedenle suçlamayın ve utandırmayın. Gece kuru kalması için bez bağlanmamalıdır. Bu tür yöntemler temizlik için yararlı olmakla birlikte çocukların gece kalkma motivasyonlarını olumsuz etkilemektedir. Gün içerisinde iyice sıkışana kadar çişini tutmasını sağlayarak idrar torbasının kapasitesi artırılmaya çalışılabilir.
Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS) (Beşik Ölümü, SIDS)
1 yaşından küçük sağlıklı süt çocuklarının, ayrıntılı ölüm hikayesinin değerlendirilmesine veya ölüm sonrası otopsi de dahil ayrıntılı araştırmaya rağmen nedeni açıklanamayan ani ve beklenmeyen ölümüdür. Dünyada her 500 bebekten 1’i genelde uykudayken ABÖS’ten dolayı hayatını kaybeder. Nedeni bilinmemektedir.
Bununla birlikte prematüre doğanlar, özellikle düşük doğum ağırlıklı erkek bebekler, anneleri sigara içen veya madde bağımlısı bebekler, yüzükoyun yani karnının üstüne yatarak uyuyan bebekler daha fazla risk altındadır. Bazı fark edilmeyen solunum, kalp veya beyin hastalıklarının da ABÖS’e yol açabileceği düşünülmektedir. En şaşırtıcı özelliği hiçbir belirti vermemesi ve tamamıyla sağlıklı bebeklerde görülmesidir.
ABÖS riskini azaltmak için; bebeğinizi sırt üstü ya da yan yatırarak uyutun, yüzüstü yatırmayın. Uyku ortamının güvenli olmasını sağlayın. Çocuğunuzun yatağının sert olmasına dikkat edin ve nefes almasını engelleyebilecek bütün yastıklar ile tüylü oyuncakları kaldırın. Yatağının kenarlarında mutlaka korkuluk bulundurun. Yattığı çarşafın her zaman gergin olmasını sağlayın. Bebeğinizin odasının çok fazla sıcak olmasından kaçının. Sıcaklığı size rahat gelen bir seviyede tutun ve bebeğinizi geceleri aşırı giydirmeyin. Bebeğinizi rutin kontrolleri ve planlanmış aşıları için doktorunuza götürün.
Büyüme Problemleri
Büyüme, gelişme geriliği; standart ve yaşına uygun büyümeyi (boy, kilo, baş çevresi) gerçekleştiremeyen bebekler ve çocuklar için kullanılan bir terimdir. Bir tanı veya hastalıktan çok altta yatan bir hastalığı gösteren bir bulgudur. Tıbbi ve çevresel faktörlerin etkisi vardır. Çocuk büyümek ve gelişmek için yeterli besinleri almıyorsa ya da hastaysa ve yediklerini sindiremiyorsa da büyüme geriliği görülebilir. Bu durum yeteri kadar anne sütü ya da hazır mama yememekten ya da beslenmede zorluk çekmekten de kaynaklanabilir.
Bir sindirim sorunu olan malabsorbsiyon (alınan besinlerin mide ve bağırsaklarda yeterince işlenememesi sonucu oluşan bir hastalık) , kistik fibrozis (salgıların azalmasıyla seyreden bir hastalık), şeker hastalığı ve kalp hastalıkları da neden olabilir. Bir diğer neden duygusal yoksunluk, depresyon ve strestir. Bunlar iştah azalmasına yol açarlar.
Boy kısalığı da beslenme ile alakalı olabilir. Ancak daha çok genetik nedenlidir. Anne baba ortalamanın altında boy uzunluğuna sahipse bu çocukların da boy yönünden büyümelerinde bir gecikme görülür. Ancak zamanla bu düzelir. Daha nadir boy kısalığı nedenleri ise; büyüme hormonu yetersizliği, tiroid bezlerinin yetersiz çalışması (hipotiroidi), çölyak hastalığı (bir tür besin alerjisi), Down sendromu ve uzun süreli böbrek rahatsızlıklarıdır.
Çocuğunuzda büyüme-gelişme geriliğinin tespiti için; düzenli kontrollerde doktorunuzun yaptığı gibi sizin de çocuğunuzun büyümesini izlemeniz gerekir. Doğduktan hemen sonra bebeklerde küçük bir kilo kaybı görülse de daha sonra boyları uzamaya ve kiloları artmaya başlar. Hastalıkta hafif bir kilo kaybı görülse de sürekli bir kilo kaybı ya da çocuğun boyunun uzamaması endişe edilecek bir durumdur. Çocuk bakımı ve beslenme konularında ebeveynler eğitim almalıdır.
Zihinsel Gerilik
Zekanın ortalamanın altında olmasıdır. Genelde gelişimsel ve davranışsal gelişmemişliğin yanı sıra akademik alandaki yetersizliklerle anlaşılır. Hidrosefali ve fenilketonüriden kaynaklanan türlerde olduğu gibi bazı zihinsel gerilik rahatsızlıkları, erken teşhis ve tedavi ile önlenebilir. Birçok çocukta bu rahatsızlığın nedeni bilinmemektedir. Hastalığın ciddiyeti çocuktan çocuğa değişiklik gösterir. Bazı çocukların vücut hareketleri zarar görürken bazılarının fiziksel gelişimi normal seyreder.
Başı dik tutmada yaşanan gecikmeler gibi gelişimsel gecikmeler, zihinsel geriliğin ilk göstergesi olabilir. Ancak orta derecede zihinsel geriliği olan çocuklar, yaşamlarının ilk birkaç yılında normal bir gelişim süreci izlerler. Daha sonraları konuşma, hareket etme ve akademik beceriler yaşıtlarının çok gerisinde kalabilir.
Çocuğunuzda zihinsel-gelişimsel gecikme belirtileri fark ederseniz doktorunuza danışın. Çocuklar farklı oranlarda geliştiklerinden her türlü gecikme dikkatle incelenmelidir. Bir süre için beklemek ve izlemek önerilir. Bu zaman zarfında duyma, görme ya da konuşma sorunları olup olmadığını anlamak için doktorunuz birtakım testler ve sağlık muayenesi yapabilir. Bu testler sonucunda zihinsel gerilik; sınırda kişilik (çocuk 6. Sınıfa kadar eğitim görebilir), hafif (4. Sınıfa kadar), orta (1. Ya da 2. Sınıf seviyesinde) ya da şiddetli (günlük işlerini yapabilmek için dahi yardıma ihtiyacı vardır) olarak sınıflandırılır.
Bu çocuklar için en önemli tedavi aşaması eğitimdir. Ülkemizde şu anda devlet desteği ile bu tür eğitim hizmetleri verilmektedir. Zihinsel gerilik teşhisi aile üyelerinde suçluluk ve sinirlilik duygusu yaratabilir. Ebeveynler çocuklarının ileride hayatlarını yardımsız devam ettirip ettiremeyeceğini bilmek isterler. Çocuğun bu aşamada en büyük ihtiyacı sevgi ve rehberliktir.
Otizm
Çocukların; sosyal etkileşim ve iletişiminde kötüleşme, kısıtlı ilgi alanları ve tekrarlayıcı davranışlarıyla karakterize kronik (süreğen) bir hastalığıdır. Hepsinde olmamakla birlikte otistik bir çok çocukta bir derece zeka geriliği ve epilepsi (sara) gelişebilir.
Otizm ile ilişkili ve otizme neden olabilen çok çeşitli faktörler vardır. Bunlar; anne karnında iken annenin geçirdiği bir takım enfeksiyonlar ve zehirlenmeler (kızamıkçık, sito megalo virusvb.), doğum esnasında gerçekleşen travmalar ve oksijensiz kalma, uzamış ve kontrol altına alınmayan sarılık, bazı kromozom hastalıkları, metabolik hastalıklar (fenilketonüri, kurşun zehirlenmesi, hipertiroidi vb.), doğumsal (mikrosefali –küçük kafa-, hidrosefali –beyin boşluklarında aşırı su toplanması-) veya sonradan geçirilen bazı hastalıklar (menenjit, beyin iltihabı) olabilir.
Otistik çocuklar fiziksel olarak normal görünürler. Çocuğunuzda; konuşma ve dil gecikmesi, sınırlı göz teması, ciddi uyku bozuklukları, beslenme güçlükleri, sağırlık bulguları, öfkeli mizaç, sallanma ve el çırpma gibi sürekli tekrarlayan hareketler, oyuncakların sadece belli parçalarıyla ilgilenme (örneğin sürekli teker çevirme),hareketlilikte artma veya azalma, küçük hayaller ve taklitçi oyunlar gibi belirtiler gözlemliyorsanız otizmden şüphelenmeli ve en kısa zamanda doktora götürmelisiniz.
Otizmin tedavisi yoktur; ancak özel eğitim, davranış terapisi ve ilgili hastalıkların ilaç tedavisi (nöbetler, hiperaktivite, dikkat eksikliği ve agresif davranışlar gibi) otistik çocuklara yardımcı olabilir.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Hiperaktivite bozukluğu; süreklilik arz eden, çocuğun gelişimine uygun olmayan dikkat eksikliği ile karakterize bir durumdur. Bu çocuklar; hiperaktif (aşırı hareketli), düşüncesizce hareket eden, dikkatleri kolayca dağılabilen ve kendilerine verilen işleri yapamayan çocuklar olurlar. Bununla birlikte okulda başarısızlık (üçte biri 10. sınıfa gelmeden sene kaybederler), insan ilişkilerinde başarısızlık, yaklaşık yarısında uyku problemleri, ince becerilerde başarısızlık, kazaya bağlı yaralanmalarda artış, ek psikiyatrik bozukluklar ve öğrenme güçlükleri görülebilir.
Çocuğunuzda dikkat eksikliği ve hiperaktiviteden şüpheleniyorsanız; hemen doktorunuza başvurun. Doktorunuz size bir takım sorular soracaktır:
İşlerini bitiriyor mu? Ödev veya başka görevler için gerekli şeyleri unutuyor mu? Oyunları, konuşmaları veya soruları yarıda kesiyor mu? Başkalarını rahatsız edecek düzeyde hareketli mi? Bu soruların cevaplarına göre doktorunuz sorunu kendisi çözmeye çalışabilir ya da bir uzmana yönlendirebilir.
Tedavisi genelde üç aşamalı bir yaklaşım gerektirir: Davranışsal yönetim, eğitim ve ilaç tedavisi. Yapılan araştırmalar, en etkili olanın ilaç tedavisi olduğunu gösterse de bu yöntemler birlikte uygulandıklarında daha başarılı olurlar. Çocuğun okuldaki başarısı, sosyal başarıları ve kendine saygısı da dahil olmak üzere, uzun süreli ve yakından takip edilmesi amacıyla, sürekli bir doktor kontrolü altında olması gerekir. Bu çocuklar, gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde de benzer sorunlar yaşasalar da, büyük çoğunluğu zamanla oldukça düzelirler.
Down Sendromu
Hücrelerdeki ekstra fazla bir kromozomdan kaynaklanan doğuştan gelen bir rahatsızlıktır (insanda 23 çift kromozom bulunur, down sendromunda 21 numaralı kromozomdan 3 tane bulunur). Farklı derecelerde zeka gerilikleri ve çok çeşitli fiziksel anomaliler bulunur. Ne kadar geç yaşta anne olunursa çocukta down sendromu görülme olasılığı o kadar artar.
Hamilelik esnasında anne karnından alınan sıvıdan yapılan testlerle (amniyosentez) bebekte down sendromunun olup olmadığı tespit edilebilir. Bu sayede aileler down sendromlu bir çocuk sahibi olmak isteyip istemediklerine karar verebilirler.
Down sendromlu çocukların; boyları kısadır, kısıtlı ve ağır hareket ederler, ağız açık ve dil dışarıdadır, alın açık ve kafa normalden küçüktür, gözler yukarı doğru çekik ve kulaklar küçük, belirgin ve düşüktür. Burun küçük ve burun kökü basıktır. Dişler eksik, küçük ve düzensizdir. Arkaya doğru düzleşen bir kafa ve fazla kıvrımlı ense mevcuttur. Eller genelde kısa ve büyüktür. Zihinsel gerilik orta dereceden çok daha ciddi sakatlıklara kadar değişiklik gösterir.
Down sendromlu çocuklarda çok sayıda eşlik eden rahatsızlık ve anomaliler görülebilir. Bunlar; doğumsal kalp hastalıkları (%50), işitme kaybı, şaşılık, görme kusurları, dişlerin çıkmasında gecikme, doğumsal barsak tıkanıklıkları, kapalı anüs, böbrek bozuklukları, bir takım tümörler, kısırlık, şişmanlık, saç dökülmesi, nöbet geçirme, ciddi orta kulak iltihapları, çok sık göz zarı enfeksiyonu (konjuktivit), sinüzit, geniz eti, uykuda solunum durması, kabızlık ve doğumsal kalça çıkığı gibi çok çeşitlidir.
Down sendromlu çocuklar duygusal açıdan daha sıcakkanlıdırlar. Down sendromu genelde çocuğun fiziksel özelliklerinden anlaşılır. Yapılan bir kan testi ile kesin teşhis koyulur (kromozom analizi).
Down sendromlu bir çocuğunuz varsa; mevcut becerilerini en üst düzeye çıkarabilmek için doktorunuz size ve çocuğunuza bir destek programı önerecektir. Bu çocuklar becerilerini kullanabilirler ve birçoğu da sürekli eğitim ve destek ile okumayı ve hayatlarını bağımsız şekilde sürdürebilmeyi öğrenirler.
Erişkinlerin çoğu basit işlerde çalışabilir. Unutmamalı ki tedavisi olan bir hastalık değildir. Sadece beraber ve sık görülen hastalıklarla ilgili tedaviler yapılabilir. Büyüme ve gelişme, kalp hastalıkları, göz hastalıkları, kulak burun boğaz ve ortopedik yönlerden takip edilmelidirler. Beklenen yaşam süresi hafifçe azalmıştır.
Alerji
Çocuğun polenler, küfler, çevresel etkenler, ilaçlar veya gıdalara karşı cevap olarak bağışıklık sisteminin geliştirdiği bir takım reaksiyonları içerir. Bunlar kendini; deri reaksiyonu (egzema), burun akıntısı (rinit), hava yolları daralması (astım), kaşıntı veya yoğun alerjik şok (anafilaksi) ile gösterebilir. Çocukta gözde kaşınma, burunda kaşınma, burun akıntısı, hırıltılı solunum, ciltte kabarmalar ve şişkinlik (ödem) bulguları sorgulanmalıdır. Bazen mevsimler bazen de böcek ısırıkları dahi tetikleyici faktör olabilir.
Gıdalardan; çilek, yumurta akı, domates, fındık, fıstık, kuru yemişler, deniz ürünleri, gıda boyası içeren hazır gıdalar, sucuk, sosis, salam, şekerler, kola, gazozlar ve hazır meyve suları; bunun yanında sigara dumanı, parfüm, deodorant, ev tozu akarları, polenler, ilaçlar hepsi birer alerji etkeni olabilir.
Cilt testleri ile alerji etkenleri belirlenebilir. Bundan sonraki hareket çocuğu bu etkenlerden uzak tutmak, mümkün değilse bunlara karşı aşılamaktır. Alerjisi olan çocuklara içinde yumurta proteini bulunan kızamık, kızamıkçık, kabakulak gibi aşılar yapılırken dikkatli olunmalıdır.
Çocuğunuzun alerjisi varsa; özellikle ilaç alerjisi varsa, hastalandığında mutlaka doktora söylenmelidir. Çocuğunuzda alerjiye bağlı cilt döküntüleri, yoğun kaşıntı veya nefes darlığı, hırıltılı solunum gibi bulgular varsa mutlaka en yakın acil servise başvurun.
Tıkanma
Çocuklar yemek yerken veya ellerinde tuttukları küçük cisimleri ağızlarına aldıklarında nefes borularına kaçırabilirler. Aniden ortaya çıkan nefes darlığı, hırıltılı solunum ve dudaklarda yüzde morarma bulguları varsa mutlaka solunum yoluna yabancı cisim kaçmasından şüphelenilmelidir.
Çocuğunuzun solunum yoluna yabancı cisim kaçtığını düşünüyorsanız; bebekse ayaklarından tutup baş aşağı konuma getirin veya dizlerinizin üzerine yatırıp başını aşağıya sarkıtın ve kürek kemiklerinin arasına 3 – 4 kez sertçe vurun. Buna rağmen rahatlamazsa göbek çukuru ile göğüs kafesi arasındaki bölgeye elinizi yumruk yaparak bastırın ve bunu arka arkaya tekrarlayın (Heimlich manevrası). Yabancı cisim çıktıysa çocuk rahatlar. Ayrıca parmağınızı çocuğun ağzının içine sokarak yakın mesafedeki yabancı cisimler bu yolla da uzaklaştırılabilir.
Çocuk nefes alamıyorsa, cismi çıkaramadıysanız veya çıktığı halde rahatlamıyorsa hemen acil yardım çağırın (112).
Diş Sorunları
İnsanlar hayatı boyunca iki tam diş takımı üretir. Birinci takım süt dişleridir ve ikinci ve son takım da kalıcı dişlerdir.
Dişlerin diş etlerinden çıkması olan diş çıkarma ağrılı bir süreç olabilir. Belirtileri arasında bebeğin ağzından su akması ve bazen de çene ile yanaklarda kuruluk sayılabilir.
Dişler çıkarken bebeğiniz bazı nesneleri kemirmek isteyebilir. Soğuk nesneler ile soğuk bir yiyecek parçasını kemirmesi dişetlerini uyuşturur ve diş çıkarmanın beraberinde getirdiği kaşınmaları ve ağrıları rahatlatır. Bu ağrı nedeniyle çocuğunuzun uykusu bölünebilir ve gün boyu huysuzluk yapabilir. Günlük ortalama vücut ısısı, diş çıkarmadan 3 gün kadar önce başlayarak kademeli olarak 37.7 dereceye kadar yükselebilir.
Diş çıkarma; düşük dereceli ateşe, huzursuzluğa, kısa süreli iştah azalmasına, parmak emmeye, salya akmasına ve diş etlerinde kaşınmaya neden olabilir. Normal süt çocuklar ı12 ay veya daha sonrasına kadar diş çıkarmayabilir. Genelde kız bebeklerin dişleri erkeklere göre daha erken çıkar.
Diş çıkarmada gecikme; bir takım hormonal bozukluklar, hipotiroidi, Down sendromu ve raşitizm gibi hastalıklarda gecikebilir.
Diş çürükleri, bebekler için en önemli diş sağlığı sorunudur. Çürükler, 1-3 yaş arasında her çocuğun ağzına girmeyi başaran bakterilerden kaynaklanır. Çok fazla çürüğü olan kadınların çocuklarının dişlerinin çürüme olasılığı daha yüksek olabilir.
Diş çürüklerini önlemek için; ilk dişini çıkarmadan önce çürükleri önlemeye başlamalısınız. Biberondan kaynaklanan çürükleri önlemek için çocuğunuzun ağzında şişe ile uyumasına izin vermeyin. Çocuklarınızın dişleri diş etlerinden çıkmadan önce bile diş etlerinde plak oluşabilir. Plaklardan kurtulmak için yemeklerden sonra diş etlerini temiz bir bez ya da gazlı bez ile silin. Dişler çıkarken dişleri yumuşak bebek fırçaları ile fırçalayın ve birinci yıldan sonra çok az (nohut tanesi kadar) diş macunu kullanmaya başlayın. Su şebekesinde bulunan florür çürüklerin önlenmesini sağlar; ancak fazlası dişlerde leke oluşturabilir. Su şebekenizde florür yoksa ya da şişe veya filtre edilmiş su kullanıyorsanız çocuğunuzun doktoruna danışın.
Nadir görülen bazı durumlar diş çürümesi hassasiyetini artıran yumuşak dişlere neden olabilir. Ancak dişlerin çürümesi daha çok çürümeye neden olan bakterilerden, şekerli besinlerin fazla tüketilmesinden ve dişlerde yemek artıklarının birikmesine neden olan çatlakların bulunmasından kaynaklanır.
Süt dişleri kalıcı dişlerin yerini tutar ve çürük ya da yaralanma sonucunda kaybedilmeleri sorunlara yol açabilir. Çocuğunuzu yatırmadan yarım saat kadar önce dişlerini fırçalayın ve diş ipiyle temizleyin. Uyku saati yaklaştıkça bebeğiniz diş temizliği konusunda mızmızlanabilir. Çocuklar dişlerini kendileri fırçalamaya başlayana kadar (genelde ayakkabılarım kendilerinin bağlayabildiği döneme denk gelir) çocuklarınızın dişlerini özellikle geceleri yatırmadan önce düzenli olarak fırçalayın.
Çocuğunuzu ilk defa diş doktoruna götürmeden önce ona neler olabileceğini anlatın. Çocuğunuza diş doktorunun dişlerle ilgili konuşup sonra da ağzınıza bakarak dişleri ile diş etlerini kontrol edeceğini açıklayın.
İnek Sütü, Soya Alerjisi ve Laktoz İntoleransı (Süt Alerjisi)
6 aylıktan küçük bebeklerin %7’sinden azı inek sütüne karşı gerçekten alerjiktir. Soya alerjisine daha az rastlanır. Klasik belirtiler arasında; şişkinlik, aşırı gaz oluşumu, kramp tarzında karın ağrısı ve ishal bulunur. Bunun yanında kanlı veya sümüksü kaka ile kilo alma zorlukları olabilir.
Laktoz intoleransı, vücudun süt ve diğer süt ürünlerinde bulunan laktoz denilen şekeri sindirmek için gerekli olan laktaz enzimini üretemediği doğuştan gelen nadir rastlanan bir hastalıktır. Doktorunuz çocuğunuza içinde bu ürünlerin bulunmadığı bir diyet önerecektir.
Çölyak Hastalığı
Arpa, buğday, çavdar ve yulafta bulunan gluten adlı maddeye karşı ince bağırsağın iç yüzeyinde geri dönüşümlü değişikliğe yol açan bir çeşit gıda alerjisidir. Bağırsağın iç yüzeyinde bir nevi iltihabi reaksiyon oluştuğundan dolayı sindirilen besinler emilemez ve beslenme bozukluğu bulguları ortaya çıkar. En sık belirtisi sürekli olan ishaldir; bunun yanında kısmen sindirilmiş besinleri dışkı ile atılması, büyüme geriliği ve asabi kişilik yapısı da görülebilir. Tanısı ince barsak yüzeyinden alınan biyopsi ile konulur.
Çocuğunuzda çölyak hastalığı varsa; buğday, yulaf, arpa ve çavdar içeren tüm ürünler beslenme programından çıkarılmalıdır. Pirinç ve mısır alternatif gıdalar olarak kullanılır.
Fenilketonüri
Ülkemizde her 3.000 bebekte bir görülen kalıtsal bir hastalıktır. Yiyeceklerle alınan fenilalanin adlı maddenin sindirilmesini engelleyen kalıtsal bir enzim eksikliğidir. Fenilalanin birikmesi ciddi fiziksel ve zihinsel gelişim gecikmelerine neden olur. Bebek doğduğunda bulgu vermez. 3 – 4 aydan sonra anneyi tanımama, başını tutamama gibi gelişim basamaklarında gecikme ile kendini belli eder. Ne kadar erken tanı konulursa zeka geriliği o derece erken önlenebilir.
Yeni doğan bebeklerde ilk 1 hafta içinde topuktan alınan kanla yapılan zorunlu kan testi ile teşhis edilir. Bu test aile sağlığı merkezlerinde yapılmaktadır. Tanı konulduğunda bebek, içinde fenilalanin bulunmayan özel bir mama ile büyütülür ve normal zekada olur, bu tedavi ömür boyu devam eder. Tanı geç konulursa oluşan beyin hasarı geri döndürülemez. Kalıtsal bir hastalık olduğundan dolayı sonraki gebeliklerde anne karnından su alınarak araştırılması gerekir.
Diyabet (Şeker Hastalığı)
Vücutta pankreas tarafında üretilen insülin adlı hormonun eksikliği nedeni ile oluşan, kanda glikoz (şeker) birikmesine neden olan ve ilerleyen yıllarda kan damarları, gözler ve böbrekler gibi vücudun birçok organına zarar verebilecek bir hastalıktır.
Çocukluk çağında en sık görülen hormonal ve metabolik hastalıktır. Çocuklarda daha çok görülen türü tip 1 diyabet denilen ve kalıtsal özellik gösteren, mutlak insülin tedavisi gerektiren türüdür. Tip 1 diyabette insülin eksikliği vardır, tip 2 diyabette ise hücrelerin insüline duyarlılığı azalmıştır; bunun da en önemli nedeni şişmanlıktır. Genelde 4 yaşından büyük çocukları etkiler.
Çocuklarda görülen diyabet belirtileri; kilo almada ve büyümede gerilik, sık idrara çıkma, geceleri idrara kalkma, yatak ıslatma (enürezis), çok su içme, çok yemek yeme, yorgunluk, halsizlik, davranış ve okul başarısında değişikliklerdir. Bununla birlikte kusma, vücudun susuz kalması hatta aşırı kan şekeri yükselmelerinde koma dahi gelişebilir.
Çocuğunuzda diyabet olduğundan endişe ediyorsanız; çocuğunuzu vakit kaybetmeden bir doktora götürün. Doktor, glikoz seviyesine bakmak için kan ve idrar testi yapacaktır. Teşhis doğrulandıktan sonra genelde tedavi olarak insülin iğneleri verilir. Çocuğunuzun diyeti de çok önemlidir, bunun için doktor yönlendirmesiyle mutlaka bir diyetisyene danışılmalıdır. Kan şekerini uygun seviyede tutmak için çocuğunuzun düzenli yemek yemesi ve aralarda besleyici atıştırmalıklar yemesi (yoğurt veya peynir veya ekmek ya da kraker ile fıstık ezmesi) gerekir. Çocuğunuz şeker yememelidir; ancak şekersiz tatlıları verebilirsiniz. Düzenli spor yapmak da faydalıdır.
Diyabet tedavisinde en önemli nokta kandaki şeker seviyesini normalde tutabilmek ve iniş çıkışları engellemektir. Bunun için de düzenli aralıklarla kan şekeri ölçümü yapılmalıdır. Çünkü uzun süreli ve kontrolsüz diyabet ilerleyen zamanlar böbreklerde, gözlerde, sinir sisteminde ve damarlarda geri döndürülemeyen bozukluklara yol açar. Bu nedenle de düzenli aralıklarla (en az 3 ayda bir) çocuğunuzu kontrole götürmelisiniz.
Diyabetli çocuklar diğer çocukların katıldığı bütün aktivitelere katılabilirler; ancak öğretmenleri bu durumdan haberdar olmalı ve böylelikle çocuğunuzun sağlık durumunu daha yakında izleyip ona destek vermelidirler.
Astım
Çocuklarda görülen kronik (süreğen) hastalıkların en sık rastlanılanıdır. Akciğerlerde bulunan hava yollarında geriye dönüşümlü daralma, hava yollarının iç kısmında iltihap benzeri bir reaksiyon ve çeşitli uyaranlara karşı artmış hava yolu duyarlılığı ile karakterizedir (bir çeşit alerji). Nefes almada ani veya ciddi zorlanmalara neden olan dönemsel ya da periyodik öksürük ve hırıltıya yol açar. Bazı astım krizleri yaşamı tehdit edici boyutta olabilir.
Çocuklar büyüdükçe düzelip birer yetişkin olduklarında tamamen geçebilirken ciddi astım vakaları ilerleyen yıllarda akciğer fonksiyonunun zayıflamasına neden olabilir. Genelde nefes daralması krizini tetikleyen ve çoğunlukla da alerjik bir neden vardır. Bunlar; evsel alerjenler (toz, küf, evcil hayvan tüyleri-derileri, ev tozu akarları ve böcekler), sigara dumanı, fiziksel aktivite (özellikle soğuk havada spor yapmak), üst solunum yolu enfeksiyonları, bazı yiyecekler (yumurta, kuruyemiş, kabuklu deniz ürünleri vb.) ve bazı ilaçlar (aspirin, ibuprofen) olabilir. Doktorunuz tanı koyabilmek ve tedavi düzenleyebilmek için çocuğunuza bir takım alerji testleri ve solunum fonksiyon testi uygulayabilir.
Çocuğunuzda astım hastalığı varsa; mutlaka bir doktor kontrolü altında olmalıdır. Eğer ki alerjik bir nedene bağlı ise mutlaka o nedenden uzak tutmanız gerekir. Toz ve özellikle sigara dumanına maruz kalmamalıdır. İlaçlara bağlı ise doktor önerisiyle alternatif ilaçlar kullanılabilir. Kriz anında müdahale edebilmeniz için doktorunuz nefes ölçüm cihazı ve buhar veren cihazları içeren bir tedavi planı oluşturabilir.
Hipotiroidi
Doğuştan tiroit bezi yetersizliği anlamına gelir. Yenidoğan döneminde en sık karşılaşılan hormonal sorundur. Bu bezin salgıladığı hormon, zihinsel ve fiziksel gelişim için gerekli olan bir hormondur. Hastalığa neden olabilen birçok faktör vardır. Doğumsal hipotiroidi vakalarının % 90’ı tiroid bezinin gelişme kusuruna bağlı olarak ortaya çıkar, hastaların yaklaşık üçte birinde tiroid dokusu hiç bulunmaz.
Bebeğin anne karnında aşırı iyotla veya tiroid bezini baskılayan ilaçlarla karşılaşması doğumsal hipotiroidiye neden olur. Tedavi edilmezse kalıcı beyin hasarı ve zeka geriliği ile boy kısalığı yapar. İlk başta sadece kabızlık ve yorgunluk belirtileri görülebilir. Beslenme güçlüğü, uzamış sarılık, kuru cilt, kalın sesle ağlama ve göbek fıtığı bulguları da görülebilir.
Çocuğunuzda bu belirtileri görüyorsanız hemen doktora başvurmalısınız. Erken tanı ile eksik olan hormonlar yerine konursa normal zeka ve fiziksel gelişim sağlanır. Doğumsal hipotiroidinin sık görülmesi, kalıcı zeka geriliği ile sonuçlanması sebebiyle, tüm yeni doğan bebeklerde topuktan alınan bir damla kanla tarama testi yapılarak aynı fenilketonüri hastalığında olduğu gibi erken tanı konulabilmektedir.
Hidrosefali
Beyinin içinde birtakım boşluklar vardır ve bu boşluklarda beyin omurilik sıvısı denilen bir sıvı dolaşmaktadır. Hidrosefali ise bu sıvının aşırı miktarda birikimidir. Bunun sebebi ise; bazı doğumsal anomaliler, menenjit, beyin tümörleri, travma veya damarsal bozukluklar olabilir. Çocuğun kafatası kemikleri ilerideki büyümeyi sağlamak için yumuşak ve esnek olduğundan, sıvı birikmesinin yarattığı basınç, başın özellikle ön bölümlerde genişlemesine neden olur. Hızla büyüyen geniş bir kafa en büyük belirtisidir; aynı zamanda hassasiyet, nöbetler ve kol ile bacakların kasılması da görülür. Baş ağrısı, uykuya meyil, kusma, gergin ve kabarık bıngıldak görülebilir. Görme kaybı gelişebilir. Hızla ilerleyen bir hidrosefali ölüme dahi yol açabilir.
Çocuğunuzda hidrosefaliden şüpheleniliyorsa; doktorunuz MR veya tomografi gibi bazı görüntüleme tetkikleri isteyebilir. Tanı konulduktan sonra şant denilen kafa boşluğundan karın boşluğuna uzanan bir tüp yardımıyla fazla sıvının boşalması sağlanabilir. Bununla beraber nöbet geçiriyorsa nöbet engelleyici ilaçlar verilebilir.
Yarık Dudak ve Damak
Yarık dudak; üst dudağın bütün katmanlarıyla beraber, alttaki dişeti ve kemik dokularının da bütünlüğünün bozulduğu, tek veya iki taraflı olabilen, bazen burun boşluğuna kadar uzanabilen doğumsal bir anomalidir. Yarık damak ise; ağız boşluğunda damağın kas ve sıklıkla kemik dokularını içeren, ağız çatısının iki yarısı arasında çoğu zaman gözle görülebilen bir ayrışmasıdır. Bazen yarığın üzerinde ince bir örtü bulunabilir, bu yüzden tespit edilemeyebilir.
Yarık dudak ve damak olgularının üçte birinde aile öyküsü bulunmakla birlikte, üçte ikisinde çevresel etkenlerin neden olduğu düşünülmektedir (hamilelik döneminde yetersiz folik asit (B5) ve B6 vitamini alma veya anne karnında bebeğin alkol veya bazı toksik maddelere maruz kalması). Sinir sistemi, kalp ve böbreklerle ilgili anomaliler ve yumru ayak, beraberinde en sık görülebilen anomalilerdir. Bu çocuklarda çok sık olarak beslenme problemleri, alınan besinlerin akciğerlere kaçması ve özellikle yarık damakta çok sık orta kulak iltihabı gibi sorunlar görülebilir.
Çocuğunuzda yarık dudak veya dudak varsa; yarık damağı olan bebekler özel bir emziği olan biberonla beslenmelidir. Yarık dudağı olan bazı bebekler emzirilebilir. Bu durumdaki çocuklar geç konuşabilirler. Yapay damak takılması bebeğin emme becerisini geliştirir. Yarık dudak ameliyatı 3 ay civarında yapılabilir ve başarın oranı yüksektir. Yarık damağın tedavisi için 1 yaşından başlayarak daha ciddi bir dizi ameliyat yapılması gerekebilir. Genelde çok disiplinli bir ekip (çocuk cerrahı, çocuk doktoru, konuşma terapisti, diş uzmanı, psikolog bu ekibin içinde olmalıdır), psikolojik danışmanlığın yanı sıra konuşma terapisi, diş bakımı ve diş teli kullanımı alanlarında bir tedavi uygular.
Doğumsal Kalça Çıkığı (DKÇ)
Çocuklarda sık görülen, erken anlaşılıp tedavi edilmediğinde kalıcı sakatlıklara yol açabilen bir sağlık sorunudur. Kalçayı da içeren birçok anomaliler için kullanılan genel bir terimdir. Çıkık bir kalça, kalçanın leğen (pelvis) kemiğindeki normal yuvasında olmamasıdır.
Doğuştan kalça çıkığı daha çok kızlarda olur. Kundak kullanımı görülme sıklığını artırmaktadır. Çoğunun normal oluşmuş bir kalçanın rahimde yerinden çıkmasıyla oluştuğu düşünülmektedir. Anne hormonlarının çocuk kalça ekleminde gevşeklik yapması, genetik faktörler, anne karnındaki kötü duruşlar, sezaryen doğum, kundak sargısı ve makat geliş (önce ayaklar) gibi birçok faktör bebeğin bu durumuna neden olabilir.
Bilinmeyen nedenlerden dolayı sol kalça daha fazla etkilenmektedir.
Genellikle yeni doğan bebeğin ilk muayenesinde doktor tarafından teşhis edilir (rutin tarama muayeneleri arasındadır). Birçok hastalıkta olduğu gibi, DKÇ’da da erken tanı koymak çok büyük önem taşır. Özellikle ilk altı ay içinde yapılacak teşhislerin sonucunda uygulanan tedaviler başarıyla sonuçlanmaktadır. Ağrı gibi herhangi bir dış belirtisi olmaması tanıyı güçleştirmektedir.
İlk tanı, yetkin çocuk uzmanı muayenesi ile belirlenmesine karşın, kesin tanı, çocuğun 0 – 6 aylık döneminde ultrason tetkikleri ya da 6-18. aylarda röntgen filmleriyle yapılabilmektedir. 18. aydan sonra çocuk yürümeye başlayınca herkes teşhis eder fakat tedavi alçı veya cerrahi yöntemlerle olur.
Çocuğunuzda DKÇ varsa veya şüpheleniyorsanız; kesinlikle kundaklamayın.
Bacaklarda uzunluk farkı, ayaklarda şekilsel bozukluk, kalça ve bacağın üst kıvrım bölgelerinde sağ ve sol bacak arasında farklılık olması, bacaklardan birinin diğerine oranla daha az hareketli ve esnek olma durumu, yürüme başlangıcında sendeleyerek yürüme biçimi gibi belirtiler konusunda dikkatli ve uyanık olunmalıdır. Tedavi olarak da bir takım bantlar, bandajlar, genel anestezi altında kalçanın yerine oturtularak alçıya alınması ve cerrahi müdahaleler yapılabilir.
Hipospadias
Halk arasında ‘’peygamber sünneti’’ ya da ‘’yarım sünnet’’ olarak da bilinir. Çocuğun idrar yaptığı deliğin penisin ucunda değil de altında olmasıdır. Bu delik ile penis ucu arasındaki bölgede idrar kanalı tam olarak oluşmamıştır. Yaklaşık her 250 erkek bebekten birinde görülür. Bu çocukların yaklaşık % 10’unda inmemiş testis problemi de bulunur.
Hipospadiaslı çocuklar oturarak çiş yapmayı tercih ederler, çünkü ayakta işerken karşıya değil de aşağıya doğru idrar yaparlar.
Tedavi ettirilmeyen olgularda ileride peniste sertleşme halinde şekil bozuklukları, işeme bozuklukları ve cinsel ilişkide ciddi sıkıntılar ortaya çıkar. Tanısı muayene esnasında kolaylıkla konulur.
Çocuğunuzda hipospadias teşhis edildiyse; kesinlikle sünnet ettirmeyin, sünnet yaptırılmak istenen çocukların sünnet öncesi mutlaka konu ile ilgili bir uzman tarafından muayene edilmesi gereklidir. Hipospadiaslı çocuklar kimi zaman sünnet sonrası tanınır. Hipospadiasın tek tedavisi cerrahidir ve yapılacak ameliyatlarda onarım için sünnet derisi kullanılmaktadır. Bu ameliyat çocuk ürolojisi uzmanları ya da bu konuda deneyimli çocuk cerrahları tarafından yapılmalıdır. Yapılacak ameliyat günübirlik bir işlemdir.
Hidrosel
Testis torbasındaki su dolu keseciktir. Yeni doğan erkek bebeklerin yaklaşık %50’sini etkiler ve genelde 12 ay içerisinde tedavi edilmeden kaybolur. Halk arasında su fıtığı olarak da bilinir. Genelde kasık fıtığı ile birlikte görülür. Testis torbasında tek veya çift taraflı ağrısız şişlik yapar ve bebek yattığında bu şişlik azalabilir. Testis torbasındaki şişliğin sabahları kaybolup, günün ilerleyen saatlerinde belirginleşmesi tipiktir. Beraberinde enfeksiyon varsa ateş görülebilir.
Çocuğunuzda hidrosel varsa; çocuğunuzun testis torbasında şişlik varsa, ağlıyor ve huzursuzsa, beraberinde ateş veya kusma varsa mutlaka doktora başvurun. Eğer efeksiyon yoksa testis torbasında kızarıklık veya renk değişikliği yoktur.
Testis torbasına karanlık bir odada ışık tutulduğu zaman şişkinlik sebebi hidrosel ise ışığı geçirir. Şişlik, çocuk ayağa kalktığında veya ağladığında belirginleşirken, muayene sırasında veya yattığında kaybolur. Teşhisi doğrulamak için ultrason yapılabilir, özellikle beraberinde fıtık gibi ek anomalilerin varlığını göstermede etkilidir. Tedavi olarak çocuk 12 aylık olana kadar sadece takip edilir. 12 ay sonunda kaybolmazsa veya beraberinde fıtık varsa ameliyat edilir.
İnmemiş Testis
Erkek bebekler doğmadan önce her iki testis bebeğin karın boşluğundadır. Bebek anne karnında gelişimine devam ederken testisler de torbaya inmeye başlarlar. Nadiren bu torbaya iniş doğumdan sonraki ilk 6 ay içinde de devam eder.
Yeni doğan bir erkek çocuk doğduğunda testisler şayet torbada değilse, bu duruma inmemiş testis adı verilir. Çoğu zaman tek tarafta, bazen de çift tarafta birden olur. Bir de utangaç testis denilen bir kavram vardır ki bunda testisler soğukta veya ellendiğinde yukarıya kaçarlar, tamamen masum bir durumdur, çocuğun ileriki hayatında herhangi bir soruna yol açmaz.
Zamanında doğmuş erkek bebeklerin %3 – %5 inde inmemiş testise rastlanmaktadır. Bu oran, erken doğum nedeniyle testislerin inişi tamamlanmadığından, prematüre bebeklerde %30 civarındadır. Normal vücut ısısı testislere zararlıdır. Bu yüzden testisler vücut ısısından korunmak için 2-2.5 derece daha düşük ısıdaki torbada yerleşmiştir.
Tanı sadece muayene ile konur. Muayene ile torba içinde testis ele gelmiyorsa inmemiş testisten söz edilir. Testis, kasık kanalı içinde herhangi bir yerde olabileceği gibi halen karın içinde de olabilir. İnmemiş testis rahatsızlığı; kısırlık, kasık fıtığı ve testis kanseri risklerini artırır. Nadir rastlanan vakalarda inmemiş testisler kıvrılarak kasıklarda ağrıya neden olabilir.
Çocuğunuzda inmemiş testis varsa; özellikle çocuğunuzun kasıklarında şiddetli bir ağrı meydana gelirse en kısa zamanda doktora başvurun. Çünkü nadir de olsa testisin kendi etrafında dönmesi sonucu testis torsiyonu dediğimiz testisin kan dolaşımının bozulduğu ve saatler içinde kangrene kadar gidebilen bir durum ortaya çıkabilir. Çocuk 1 yaşına kadar izlenir. 1 yaşına kadar izlenmiş ancak torbaya inmemiş testis varlığında tek tedavi yolu cerrahi girişimdir. Bazı daha hafif vakalarda hormon tedavisi de denenebilir.
Balanit
Sünnet derisi, penis ucu veya penis derisinin iltihaplanmasıdır. Oldukça sık görülen bir rahatsızlıktır. Sünnet olmamış erkek çocuklarda, özellikle sünnet derisinin daralması nedeniyle kolaylıkla geriye çekilemediği durumlarda, sünnet olmuş erkeklere kıyasla daha fazla görülür. Penisin ucunda kızarıklık, tahriş ve bazen de akıntı vardır. İdrar yolları enfeksiyonu, penise sürtünen kumaşın tahrişi veya kumaşın temizlenmesi ya da yapımında kullanılan kimyasal maddeler ve mantar enfeksiyonları en sık görülen nedenlerdir.
Çocuğunuzda balanit varsa; balanit hastalığının tedavisinde en temel kural hijyene özen göstermektir. Sünnet derisi kolaylıkla geri çekilemeyen bir çocukta balanitin iyileşmesi ve önlenebilmesi için sünnet yapmak gerekebilir. Enfeksiyona bağlı olarak meydana geldiyse doktorunuz tarafından uygun tedavi verilecektir. Sık ve tekrarlayan balanit durumunda altta bir şeker hastalığı bulunabileceğinden şüphelenilmelidir.
Sünnet
Erkeklerde penisin baş kısmını örten derinin cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Daha çok dinsel ve geleneksel nedenlerle yapılmakla birlikte bazı hastalıkların tedavisi amacıyla da yapılmaktadır. Aile için sünnet töreni yapılması zevkli ve gururlu bir olay, manevi bir mutluluk olarak kabul edilmektedir.
Çocuk açısından ise sünnet, arkadaşları arasında statü kazanmak açısından önemli bir olaydır. Sünnetli erkek çocuklarında idrar yolu iltihaplanması daha az gözlenir. Penis kanseri sadece sünnet olmayan erkeklerde gözlenir. Bulaşıcı hastalıklar sünnet olmayan erkeklerde daha sıktır. Sünnet olan erkeklerde idrar yolu enfeksiyonları çok daha az görülür.
Sünnet, HPV denilen ve erkeklerde penis, kadınlarda ise rahim ağzı kanserine yol açan bir virüse karşı da koruyucu rol oynamaktadır. Normal şartlarda sünnet derisi geriye doğru kolayca sıyrılıp pipi ucunun tam olarak görülebilmesi gerekir. Eğer ki sıyrılmıyorsa buna ‘’fimozis’’ denir. Sünnet derisinin altındaki salgılar, ölü hücreler ve mikroplar birikerek beyaz bir akıntı meydana getirir.
Zaman zaman bu deri sıyrılarak bu salgıların temizlenmesi gerekir. Fimoziste bu mümkün olmadığı için peniste şişme, iltihaplanma ve idrar yolu enfeksiyonlarına yol açar. Fimozisin en etkili tedavisi ise sünnettir.
Sünnet genellikle ergenlik çağı öncesi yapılmaktadır. Son zamanlarda yeni doğan (ilk 4 haftalık ) bebeklerde cerrahi işlemin kolaylığı, bebekte yara iyileşmesinin çabuk olması, sünnet sonrası bakımın kolaylığı ve psikolojik travma oluşturmaması nedeniyle en ideal yaş olarak kabul edilmektedir. 1-6 yaşlar arasında zorunlu olmadıkça sünnet yapılması tavsiye edilmemektedir.
Sünnet öncesi çocuk psikolojik olarak bu duruma hazırlanmalıdır. Ayrıca çocukta kanama bozukluğu gibi bir hastalık varsa önceden bunlar doktora söylenmelidir. Günümüzde sünneti bir çok kişi yapmakla birlikte tercih ve tavsiye edilen çocuk ürolojisi uzmanları veya çocuk cerrahlarının bu işlemi gerçekleştirmesidir. Neticede küçük de olsa sünnet cerrahi bir işlemdir ve her cerrahi işlem gibi az da olsa birtakım riskleri beraberinde getirir.
Çocuğunuzu sünnet ettirdiyseniz; genelde hafif veya orta, nadiren şiddetli ağrılar görülebilir. 4-6 saat arayla ağrı kesici şurup veriniz. Üçüncü günden sonra ağrı neredeyse hiçbir çocukta görülmez. Genellikle çocuklar ilk günden sonra ağrı hissetmez ve oyun oynamaya başlar. Ancak, bisiklete binme ve spor yapma gibi faaliyetlerde pipiye darbe gelebileceği için 15 gün bunlara izin verilmez. Çocuklar, sünnetten bir hafta sonra okula gidebilir.
Evde oynama, sokakta dolaşmak, ders çalışmak gibi faaliyetlere sünnet sonrası birinci günden sonra izin verilebilir. Kısaca, pipiye darbe almamak koşuluyla çocuk ne isterse yapabilir. Aksi söylenmemiş ise 3. gün banyo yapılabilir. Her gün banyo yapmak pipinin hızla toparlamasına yardım eder. Nadiren de olsa kanama veya enfeksiyon gelişebilir.
Sünnet sonrası ateş olmaz. 37.2 dereceden fazla ateş pipinin iltihap kaptığını gösterebilir. Sünnet sonrası rutin antibiyotik kullanmak gerekmez. Bu belirtilere rastlarsanız en kısa zamanda doktorunuza başvurun.
İdrar Yolu Enfeksiyonları
Bakterilerin aşağıdan yukarıya doğru ilerleyerek idrar torbası bazen de böbreklere ulaşması ile oluşur. Daha büyük çocuklarda görülen belirtiler yetişkinlerde görülen belirtilere benzer. Bunlar; sık ve ağrılı idrar yapma, idrar renginde değişiklik ve koku, karın ağrısı, kusma ve ateştir. Çok küçük bebeklerde idrar yolu enfeksiyonları sebepsiz bir ateş, kusma, huysuzluk, uyuşukluk ya da büyüme zayıflığı dışında başka bir belirti göstermeyebilir. Bazı çocuklarda doğuştan gelen idrar yollarındaki anormallikler idrarın normal akışını engelleyebilir. İdrarın mesaneden böbreğe geri kaçmasına neden olan veziko-üreteral reflü denilen bir hastalık sık ve inatçı idrar yolu enfeksiyonlarına neden olur. Hatta bu durumun ameliyatla tedavi edilmesi gerekebilir. Kız çocuklarında erkeklere oranla çok daha fazla görülür (idrar kanalı kısa olduğu için).
Böbrek iltihabı ise genelde idrarda kana neden olur, kan miktarı bazen idrarı pembeye ya da kırmızıya dönüştürebilecek kadar yoğun olabilir. Boğaz enfeksiyonundan ya da derideki bazı mikroplardan, böbreğe saldıran antikorlardan (vücudun ürettiği, mikroplara karşı yapılan savunma cisimcikleri) kaynaklanan bir hastalık, orak hücre anemisi ya da deri veremi gibi hastalıkların bir parçası olabilir.
Enfeksiyon böbreklerde glomerül denilen süzme cisimciklerini etkilerse, idrarla yüksek miktarda albümin denilen protein atılması ile sonuçlanan ‘’nefrotik sendrom’’ adlı hastalığa yol açabilir. Bu da çocuğun vücudunda yoğun şişmelere (ödem) neden olur.
Nefrotik sendrom görülen çocuklar, genelde normalden çok daha az idrar çıkarırlar. Ayrıca şişerler ve göz çevreleri, karın, eller ve ayaklarda şişlikler görülür. Kilo alma (fazla sıvıdan), karın ağrısı, iştah kaybı ve ishal de sık görülür. Yüksek kan basıncı da yaşanabilir. İdrardaki kan, idrarın kola ya da çay gibi görünmesine neden olur ve idrarda kan pıhtıları görülebilir. Ayrıca asabiyet, yorgunluk, karında ve yanlarda ağrı ve ateş vardır.
Çocuğunuzda idrar yolu enfeksiyonu varsa; bol sıvı verin, ateşini düşürün, vücudunda şişkinlik olup olmadığını ve idrarının rengini takip edin. Küvette ve durgun su içinde köpüklü banyodan kaçınılmalıdır. Sentetik ve dar olmayan külot ve giysiler tercih edilmelidir. Kız çocuklarda tuvalet temizliği önden arkaya doğru yapılmalı, tuvalet hijyenine dikkat edilmelidir.
En kısa zamanda hastaneye başvurun. Doktorunuz idrar ve kan tetkikleri yaptırabilir, hatta nefrotik sendromdan şüpheleniyorsa böbrek biyopsisine dahi lüzum duyabilir. Tedavi nedene göre değişiklik gösterebilir. Antibiyotikler kullanılabilir. Daha az tuzlu ve yüksek proteinli diyet verilebilir (özellikle nefrotik sendromda).
Vulvo-vajinit
Çocukluk çağında en sık rastlanan jinekolojik problemdir. Kız çocuklarında dış cinsel organ ve vajinanın iltihabi hastalığıdır. Hijyen eksikliği ya da dışkılamadan sonra temizliğin arkadan öne doğru yapılarak mikroorganizmaların ön tarafa taşınması yoluyla gerçekleşir.
Cinsel bölgede tahriş ve kaşıntı, kızarıklık ve şişme, vajinal akıntı, kötü vajinal koku, idrar yaparken rahatsızlık ya da yanma görülür. Banyo köpüğü, şampuan gibi kimyasal içerikli maddelerin kullanılması veya kıl kurdu enfeksiyonları da bu hastalığa neden olabilir. Ayrıca yabancı cisim olabileceği de akla getirilmelidir.
Çocuğunuzda vulvo-vajenit belirtileri görülürse; doktorunuza danışın. Doktorunuz her gün bu bölgeyi güzelce yıkayıp kuruladıktan sonra bir krem sürmenizi tavsiye edebilir. Çocuğunuza köpük banyosu yaptırmamalı, vulva ve vajina içi ve çevresi için sert sabun kullanmamalısınız. Pamuklu iç çamaşırları kullanmalı ve dışkılamadan sonra temizliği önden arkaya doğru yapılmalıdır. Bol sıvı alması sağlanmalıdır.
Bademcik İltihabı (Tonsillit)
Boğazın arka tarafında görülen küçük salgı bezlerine bademcik denir. Bir çeşit lenf düğümcükleridir yani ağıza giren zararlı mikropları filtre ederler. Ancak çok fazla mikrop girerse bunu engelleyemez, iltihaplanır ve şişerler. Çocuklarda çok yaygın görülür. Virüsler veya bakterilere bağlı olarak oluşabilir. En çok görülen bakteri ise beta mikrobudur.
Enfeksiyon oluştuğu zaman bademciklerde şişlik ve kırmızılık, yutkunma sırasında boğazda acıma ve ağrı hissi, özellikle küçük çocuklarda yüksek seyreden ateş ve titreme, bademcikler üzerinde beyaz lekelenmeler, boyundaki lenf bezlerinde şişme ve hassasiyet, baş ağrısı, kırgınlık, ağız kokusu, kalın ses gibi belirtiler görülebilir.
Tedavi edilmeyen bir boğaz enfeksiyonu, aralarında ateşli romatizma, kulak ve sinüs enfeksiyonları ve böbrek iltihabının da bulunduğu ciddi hastalıklara neden olabilir. Boğaz enfeksiyonu olan çocuklar bazen kızıl olabilir, ilk olarak üst gövdede görülüp kısa süre sonra bütün vücuda yayılan parlak ve yoğun döküntüler görülür. Virüslere bağlı olarak oluştuysa grip benzeri bulgular görülebilir. Kişiden kişiye el teması, tükürük, burun ve boğaz sıvılarıyla bulaşabilir.
Çocuğunuzda bademcik iltihabı bulguları görürseniz; bol bol dinlendirin, yumuşak yiyecekler yedirin, boğazını rahatlatacak sıvı gıdalar almasını sağlayın, ağrıyı azaltmak için ılık, tuzlu suyla gargara yaptırın. Yattığı odanın havasını nemli hale getirin. Pek çok boğaz iltihabının sebebi olan virüsler antibiyotik tedavisine cevap vermezler.
Genellikle kendiliğinden iyileşirler, ancak belirtilerin şiddetini azaltmak için parasetamol içeren ilaçlar kullanılabilir (calpol, tylol v.b). Ancak beta mikrobuna bağlı olarak oluştuysa antibiyotik kullanmak gereklidir (doktorunuz bunun için çocuğunuza boğaz kültürü yaptırabilir). Beta mikrobu ateşli romatizma veya böbrek iltihabı yapabileceği için doktorun önereceği antibiyotik tedavisine gerekli süre devam edilmelidir. Eğer ki şiddetli ve uzamış boğaz ağrısı, soluk almada ve yutmada güçlük, ağzı açmada güçlük, kulak ağrısı, eklem ağrısı, ciltte lekelenmeler, tükürükte kan varsa mutlaka doktorunuza başvurun.
Lenf Bezi Büyümesi (Beze)
Lenf Bezleri (halk arasında beze) vücudun savunma sisteminin en önemli organlarıdır. Vücudumuza yabancı ve zararlı maddelerin girmesini önleyen birer süzgeç görevi gören lenf bezleri, çoğunlukla enfeksiyonlar sırasında büyür ve antikor üretim oranını artırırlar, böylece vücut kendi savunma hattını oluşturmuş olur. Vücudun her yerinde bulunmakla birlikte özellikle çene altı, kulak arkası, boyunun her iki tarafı, koltuk altları ve kasıklarda daha belirgindirler.
Lenf bezlerinde şişme genelde enfeksiyon nedenli olup, bezelerin mikropları tutması sonucunda veya doğrudan kendilerinin iltihaplanması nedeniyle meydana gelebilir. Nadir de olsa bir başka lenf bezi şişmesi nedeni kanser gelişimidir.
Lenf bezlerindeki büyüme genelde zararsızdır. Çocuklarda lenf bezi büyümesinin nedenleri arasında; üst solunum yolu enfeksiyonları, diş ve diş eti enfeksiyonları, grip ve soğuk algınlığı, bademcik iltihabı, ciltteki kesik, çizik ve yanıklar, ağız içi yaraları, kızamıkçık, suçiçeği gibi hastalıklar, böcek ısırığı, ilaç reaksiyonları ve alt solunum yolları enfeksiyonları sayılabilir. Genelde birden büyürler ve kendiliğinden veya doktor tedavisi ile eski haline dönerler.
Çocuğunuzda lenf bezi büyümesi varsa; beraberinde ateş, terleme, kilo kaybı, karın şişliği, diş eti ve deride kanamalar varsa; özellikle köprücük kemiğinin üstündeki, boynun yan taraflarındaki, dirsek veya diz arkasındaki bezelerde şişme varsa bu önemlidir. Asla panik yapmayınız ve derhal doktorunuza bilgi veriniz. Özellikle bezenin kıvamına (sert olması daha kritik), büyüklüğüne (2 cm’den büyük olması önemlidir), ağrı olup olmadığına ve üzerindeki deride kızarıklık olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Ağrılı beze daha çok enfeksiyon varlığını düşündürmelidir.
Ateşli Romatizma
Çocuklarda kalp hastalıklarının en sık görülen nedenidir. Çok çeşitli organ sistemlerini tutan, A grubu Beta hemolitik streptokok (beta mikrobu) denilen mikroplara karşı gelişen enfeksiyon sonrasında ortaya çıkan bir takım belirtileri kapsayan bir hastalıktır.
Genellikle tedavi edilmeyen ve belirti vermeyen beta mikrobuna bağlı boğaz iltihaplarını takip eden 3 hafta sonra ortaya çıkan ateş, eklem ağrısı ve eklem şişliği ile başlar. Kızıl hastalığını takiben de görülebilir. Kalp, eklemler, beyin ve deri dokusu etkilenir. Beta mikrobuna karşı vücudun geliştirdiği antikorların (savunma cisimcikleri) kalp dokusu ve kalp kapakçıklarında da birikmesi nedeni ile kalbin çeşitli tabakalarında iltihaplanma ve kalp kapakçıklarında bozulmalar meydana gelir. Bunun sonucunda da çocuğun kalbinde üfürüm denilen normal dışı sesler duyulur.
En çok büyük eklemler (diz, ayak bileği, el bileği, dirsek) etkilenir. Boğaz enfeksiyonundan 6 hafta sonra orta derecede ateş ve eklem iltihaplanması belirtileri (ağrı, şişkinlik, sıcaklık ve kırmızılık) görülebilir. Aspirin tedavisine iyi cevap verir. Deride dalga dalga kızarıklıklar görülebilir. Ciddi vakalarda özellikle yatarken nefes almakta güçlük; karında, göğüste ve sırtta yuvarlak, kırmızı döküntüler çıkabilir ve dirsekler, dizler ve parmak eklemleri çevresindeki derinin altında sert yumrular oluşabilir. Daha çok 5-15 yaşları arasında görülür. Bir kez geçiren çocuğun tekrar aynı hastalığa yakalanma olasılığı yüksektir.
Çocuğunuza ateşli romatizma tanısı konulduysa; ateşini ve özellikle boğaz enfeksiyonlarını çok dikkatli takip etmeniz gerekir. Her tekrarlama özellikle kalpte kapakçıklarda kalıcı bozukluklara neden olabilir, hatta kapakçıkların ameliyatla değişmesi dahi gerekebilir.
Mutlak yatak istirahati çok önemlidir. Hasta ve yorgun olan kalbin istirahatle işi azaltılarak daha çabuk ve hasarsız iyileşmesine olanak sağlanır. Hastalığın başlangıcında çocuk, yemek ve tuvalet ihtiyaçlarını bile yatağında karşılamalı veya tuvalete taşınmalıdır.
Hastalık iyileştikçe, doktorunuzun önerilerine göre yavaş yavaş normal günlük hareketlere dönebilir. Yatak istirahati sırasında, nefes darlığı varsa çocuğun başının ve sırtının altına yastıklar konmalıdır. Tedavide; beta mikrobunun boğazda çoğalmasını engelleyerek romatizmal ateşin tekrarlanmasını önleyen uzun etkili depo penisilinler kullanılır. Bu penisilin iğneleri 3 haftada bir düzenli olarak yaptırılmalıdır. Boğaz iltihabı bulguları görülürse hemen doktora götürülmeli ve iltihap tedavi ettirilmelidir.
Orta Kulak İltihabı (Otit)
Çocuklarda sık görülen sağlık problemlerinden biridir. Bunun sebebi; çocukların birbirleriyle ve diğer erişkinlerle daha fazla temas halinde bulunması ve kulağı boğazın arka kısmına bağlayan östaki borusu adlı kanalın kısa olmasıdır. Soğuk algınlığı ve viral enfeksiyonlardan sonra çok sık görülür.
Sinüzit, soğuk algınlığı, boğaz enfeksiyonu veya bazı alerjik hastalıklar sırasında östaki borusunun iç kısmında şişme meydana gelir ve kapanır, bunu sonucunda kulağın iç kısmında bir takım bakteriler hapsolur ve burada rahatlıkla çoğalırlar.
Bunun sonucunda da orta kulak iltihabı oluşur. Orta kulak iltihabının çocuklarda daha sık görülmesinin bir başka nedeni de adenoid denilen halk arasında geniz eti olarak bilinen ve boğazın arka tarafında bulunan bezelerin iri olmasıdır.
Çocukta alerjik hastalıkların varlığı, özellikle sonbahar ve kış ayları, yetersiz bademcik iltihabı tedavisi, kalabalık ortam, nem derecesi, erken doğum, çocuğun erken yuvaya verilmesi, anne sütü ile beslenmenin erken bırakılması, boğazda geniz eti varlığı ve normalden daha düşük kilo birer risk faktörü olarak karşımıza çıkabilir.
Aniden başlayan kulak ağrısı, ateş ve işitme azalması orta kulak iltihabını düşündürmelidir. Bebeklerde beslenme zorluğu gelişebilir. Orta kulak içinde sıvı birikmeye başlar ve bu sıvı arttıkça ağrı da artar. Orta kulak içinde basınç artması ile kulak zarı delinebilir ve kulaktan kanlı sarı-yeşil bir akıntı gelebilir. Bu akıntı başladığı zaman basınç azalacağından ağrı da azalır. Nadiren enfeksiyon yandaki dokulara hatta beyine ulaşarak menenjite dahi neden olabilir.
Çocuğunuzda orta kulak iltihabı varsa; doktora götürene kadar ağrısını azaltmak için parasetamol (tylol,calpol) veya ibuprofen (dolven,profenid) grubu ağrı kesiciler verebilirsiniz. Östaki borularının boşalması için çocuğunuzu dik bir pozisyonda tutun. Ağrıyan kulağa sıcak kompres yapın. Çocuğunuza rahatlatıcı, ılık içecekler verin; yutkunmak östaki borularının açılmasına yardımcı olur. Çocuk 5 yaşından büyükse çiğnemesi için sakız verebilirsiniz.
Bebeklerin anne sütü ile beslenmesi kulak iltihabını azaltır. Biberonla beslenen bebeklerde orta kulak iltihabı daha sık görülür. Çocuk yuvaları ve kreşlerde genel hijyene dikkat edilmesi sıklığı azaltır. Grip aşıları ve diğer hastalıklara karşı koruyucu önlemler hastalık riskini azaltır. Belirtilerin varlığında mutlaka doktora gitmelisiniz, doktorunuz uygun antibiyotik tedavisi verecektir. Bazen orta kulak basıncını azaltabilmek için küçük bir cerrahi girişimle kulak zarına delik açılabilir veya geçici olarak tüp konulabilir. Bu işlem duymada herhangi bir soruna yol açmaz, Ancak tedavi edilmeyen veya sık tekrarlayan orta kulak iltihabı kalıcı işitme sorunlarına neden olabilir.
Sinüzit
Sinüsler yüz kemikleri içerisinde bulunan içi hava dolu boşluklardır. Bu boşluklarda iltihap oluştuğu zaman buna sinüzit denir. Sinüslerin iç kısmında bulunan tabaka şeffaf bir sıvı salgılar, bu sıvı da burun kanallarının içine akarak solunum yollarının nemli olmasını sağlar.
Sinüzit özellikle üst solunum yolu enfeksiyonları, nezle veya gribi takiben ortaya çıkar. Burun ve sinüslerin iç kısmında şişlik oluşarak salgı akışını engeller, bu da içeride sıvı birikimine ve bakteri çoğalmasına neden olur ve enfeksiyon gelişir. Ayrıca büyük geniz etleri, burunun içinde bulunan polip denilen bir takım et çıkıntıları, burun kemiğinde şekil bozuklukları ve bazı alerjik hastalıklar da sinüzit gelişime neden olabilir. Bu tür sinüzitler tekrarlayan ve iyileşmeyen tarzdadır.
Hastalık, yüksek ateş ve iltihaplı burun akıntısı nedeni ile şiddetli ve uzamış bir soğuk algınlığı zannedilebilir. Burun tıkanıklığı, sarı, yeşil ve kanlı burun akıntısı, yanak ağrısı, kafada basınç hissi, gözlerin etrafında ağrı, kötü ağız kokusu ve öne doğru eğildiğinde artan baş ağrısı görülebilir. Özellikle yatınca ve geceleri artan öksürük, horlama ve uyku bozuklukları olabilir. Daha küçük çocuklar kendilerini ifade edemediklerinden dolayı huzursuzluk görülür.
Çocuğunuzda sinüzit varsa; burun akıntısı ve tıkanıklığı nedeni ile yeterince beslenemeyeceğinden dolayı, doktorunuzun önerisi ile serum fizyolojik denilen ve içinde tuz bulunan burun damlaları kullanarak solunum yollarını rahatlatabilirsiniz. Alerjik bünyeliyse alerji önlemlerine ve tedavisine özen gösteriniz. Kış aylarında ve özellikle kaloriferli evlerde iyice kuruyan havayı bir nemlendirme cihazı ile nemlendirmeniz gerekir.
Ev içerisinde sigara içmemelisiniz. Burun temizliğine özen göstermelisiniz. Eğer ki doktorunuz antibiyotik tedavisi verdiyse düzenli kullanmalısınız. Çocuğunuz iltihaplı bölgede ağrıdan şikayet ediyorsa, ağrıyan bölgenin üzerine ılık bir havlu koyabilirsiniz. Doktorunuz ayrıca burun kanallarını açıcı ve rahatlatıcı burun damlaları, alerji ilaçları ve grip ilaçları da önerebilir. Sık ve tekrarlayan sinüziti bulunan çocuklar nezle, grip gibi hastalıklardan korunmalıdır. Bunun için grip aşısı faydalı olabilir. Bu çocukların havuza girmeleri sakıncalıdır.
Bronşit
Akciğerlerdeki küçük hava kanalları olan bronşların iç kısmını kaplayan örtünün iltihabi hastalığıdır. Sıradan bir hastalık olarak kabul edilir ve soğuk algınlığının ardından gelişir. Çok yaygındır. Hastalık etkeni genellikle üst solunum yollarında önceden bulunan ve sık rastlanan virüslerdir. Virüs genellikle kişiden kişiye geçer ve sıklıkla hırıltılı nefes almaya neden olur. Genelde 2 yaşından küçük bebekleri etkiler; çünkü bu bebeklerin daha gelişimini tamamlamamış ve küçük olan hava kanalları daha kolay iltihaplanır ve tıkanır.
En sık nedenler enfeksiyonlar ve fizikokimyasal nedenlerdir. Grip, boğmaca ve kızamık sırasında çok sık rastlanır. Fizikokimyasal etkenler içinde genellikle gaz halinde havada asılı olarak bulunan ve bronşlara zarar veren birçok madde yer alır. Fabrika ve ev bacaları ile taşıtların egzoz dumanları ve solunum yollarında iltihaba yol açtığı kesinlikle bilinen sigara dumanı bunların başında gelir. Özellikle mevsimsel geçiş dönemlerinde havada dolaşan bir sürü alerjen madde de bronşit gelişimine veya tekrarlamasına neden olabilir.
Bronşit; öksürük, birkaç gün burun akması ve hapşırma ile soğuk algınlığı gibi başlar. Bazen de çocuğun iştahı azalır ve çok yüksek olmasa da ateşi çıkar. İlerledikçe öksürük ağırlaşır, sürekli ve hırıltılı bir hal alır. Çocuk; çok hızlı nefes alır, nefessiz kalabilir ve huysuzlanır. Bu da beslenmesinde sorunlara neden olabilir. Belirtiler genelde 3-5 gün içinde kaybolur. Ancak; ciddi nefes alma sorunları varsa ve çocuğunuzun ağız çevresi morarmaya başlarsa, bu, acil bir durum demektir.
Çocuğunuzda bronşit varsa; susuz kalmamasına dikkat edin. Rahat nefes alabilmesi için başını 30-40 derece yüksekte tutun. Alerjik bir rahatsızlığa bağlı ise etkene maruz kalmamasını sağlayın, alerji tedavisini aksatmayın. Bulunduğu alanın havasının nemli olmasını sağlayın. Kışın evler sık sık havalandırılmalıdır. Mevsimsel değişiklik zamanlarında giyinmesine dikkat etmeniz gerekir. Grip ve soğuk algınlığı durumlarında dikkatli olun. Grip aşısı bu hastalar için önerilmektedir. Tozlu ve dumanlı ortamlardan uzak tutun. Doktorunuz çocuğunuzun solunum yollarını açmak için buhar tarzında ve özel bir makineyle uygulanan ilaçlar verebilir. Ciddi vakalarda oksijen tedavisi dahi gerekebileceğini unutmayın.
Soğuk Algınlığı
Genelde virüsler tarafından oluşturulan, üst solunum yolları dediğimiz boğaz, burun ve üst hava yollarında oluşan enfeksiyondur. Çocuklar 2 yaşına gelene kadar genelde yılda 8-12 defa soğuk algınlığı geçirirler. Özellikle yuva ve okula giden çocuklarda daha sık görülür.
Çocuklar arasında kolay bulaşma ve yayılma eğilimindedir. Genellikle hapşırık ya da öksürük ile damlacık enfeksiyonu şeklinde veya direk temas ile kişiden kişiye bulaşabilir. Soğuk algınlığının en yaygın belirtileri öksürme, hapşırma, uykusuzluk, hırçınlık ve burun tıkanmasıdır. Ancak bazı çocuklarda yüksek ateş ile enerji ve iştah kaybı da görülebilir.
Birkaç saat içerisinde çocuğun burnu akmaya başlar ve bu da beslenmesine engel olup nefes alma sorunlarına yol açabilir. Kulaklar da tıkanabilir ve bazı çocuklar kusabilir ve ishal olabilir. Soğuk algınlığının bu etkileri genellikle 1 haftada sona erer ama daha uzun sürdüğü de görülebilir. Burun akıntısı ilk başta birkaç gün boyunca açık renklidir. 3-4 gün sonra yeşil ya da beyaza dönüşür ve sonra da soğuk algınlığı geçmeye başladıkça tekrar açık renkli olur.
Basit bir rahatsızlık gibi görülse de, bazen daha ciddi sonuçlara; örneğin kulak enfeksiyonu, sinüzit veya zatürreye yol açabilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta hastalıkla beraber ateşin ne zaman başladığıdır. Hastalığın başlamasıyla beraber gelen ateş normaldir ancak hastalık başladıktan birkaç gün sonra gelen ateş vücutta bir enfeksiyon olduğunun belirtisidir.
Çocuğunuzda soğuk algınlığı varsa; mutlaka istirahat ettirin ve bol sıvı almasını sağlayın. Belirli bir tedavisi yoktur. Soğuk algınlığının bulaşmasının önlenmesinde de en önemli etken temizliktir. Hasta çocuğun ve onun bakımını yapan kişinin ellerinin her zaman temiz tutulması gerekir. Özellikle çocuğunuzun burnunu temizledikten sonra hem kendi elinizi hem de onun elini mutlaka sabunla yıkamaya dikkat edin. Ayrıca yemek hazırlamadan önce ellerinizi her zaman sabunla yıkayın.
Burnu tıkalı bir çocuk rahat nefes alamadığı için yemek yerken kendini çok rahatsız hissedecek ve iştahı neredeyse otomatik olarak kesilecektir. Bu nedenle odanın nem oranının yüksek tutulması çocuğun rahatlaması için çok yararlı olacaktır. Bunun için kaloriferli evlerde peteklerin üzerine içi su dolu kaplar koyabilirsiniz. Bebeklerde beslenme öncesinde serum fizyolojik damlası kullanmak faydalı olur. Ateş varlığında parasetamol (calpol,tylol) veya ibuprofen (dolven,profenid) içeren ateş düşürücüler verebilirsiniz. Gereğinde alerji ve öksürük şurupları kullanılabilir.
Ancak 3-5 gün geçmesine rağmen belirtiler azalmadıysa, kulak ağrısı varsa, ateşi çok yüksek ise, alışılmadık bir uyku hali varsa, boğazı ağrıyorsa, huzursuzsa, ciltte döküntüler varsa, hızlı nefes alıp veriyor veya almakta güçlük çekiyorsa; çocuğunuzu mutlaka bir doktora götürmeniz gereklidir.
Krup Hastalığı
Üst hava yollarında ödem (şişme) sonucu gelişen, akciğere ana hava girişini engelleyen ve üç yaş altında oldukça tehlikeli olabilen bir hastalıktır. Genellikle 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda görülür. Hava yolları, nefes borusunu ve gırtlağı enfekte eden virüslerden kaynaklanır.
Soluk borusu iç duvarında gelişen ödem havanın içeriye girişini engeller; bu nedenle tipik olarak nefes alırken zorlanma olur. Başlangıçta bölgedeki ses telleri de etkilendiğinden boğuk durdurulamayan öksürük nöbetleri (köpek havlar gibi) olur. Ödem nedeniyle solunum yolu daraldıkça akciğerlere hava girişi daha da azalır ve nefes almakta zorluğa eşlik eden hırıltılı solunum, hava açlığı, huzursuzluk ve ardından morarma gelişebilir. Krup belirtileri çok ani başlangıçlıdır.
Genellikle çocuk yatağa giderken herhangi bir sıkıntısı yoktur. Gece yarısı ani başlayan solunum sıkıntısı, havlar tarzda kaba bir öksürük ile uykudan uyanır. Öncesinde burun akıntısı olabilir. Hafif ateş görülebilir. Soluk alma sırasında tipik bir ses duyulur, sesi boğuk, kabalaşmıştır. Gündüz iyi olan çocukta, solunum sıkıntısı birkaç gece boyunca görülebilir, giderek azalır.
Virüs insandan insana temasla geçer ve genellikle sonbaharda görülür. Krup bireysel eğilimi olan çocuklarda hemen her enfeksiyonda tekrarlayabilir, nedeni alerji olabilir. Başka bir çocukta burun akıntısı ve ateşle seyreden enfeksiyon bu grupta kolaylıkla krup nedeni olabilir. Çocuk ne kadar küçükse üst solunum yolları daha dar olduğu için; kolaylıkla tıkanabilir ve tablo daha ağır seyreder. Bu nedenle yaş büyüdükçe tehlike azalır. Krup bulaşıcı değildir, ancak onu tetikleyen virüsler bulaşıcıdır.
Çocuğunuzda krup belirtileri varsa; çocuklar ve anne babalar krup nöbetini doğal olarak çok tehdit edici bir durum olarak algılarlar. Krup nöbetleri farklı şiddetlerde gelişebilir. Bu nedenle, özellikle ilk kez baş gösterdiğinde 112’yi aramalısınız. Acil yardım doktoru ilk muayenesini yaptıktan sonra çocuğun kliniğe götürülmesine ya da tedavisinin evde sürdürülmesine karar verecektir.
Sakin ve soğukkanlı olunmalıdır. Çocuğunuzu kucağınıza alın ve onu sakinleştirin. Sakin bir ortamda huzurlu olmalarının sağlanması ve mümkünse istirahat ve ateşin düşürülmesi oksijen gereksinimini azaltır. Çocuğun bulunduğu ortamın nemi ve ısısı çok önemlidir. Yirmi derecenin üstünde oda ısısı ve yüzde 50 altındaki nem solunum yollarındaki şişmeyi (ödem) arttırır ve kuruluk nedeniyle solunum sıkıntısının daha da artmasına neden olur.
Bu koşullar sağlanırsa; çoğu hallerde çocuğunuzun durumu hızla iyileşecektir. Çocuğunuzun vücudu dik durumdayken soluk alıp vermesi yatar konuma kıyasla daha kolaydır. Dolayısıyla muhtemel bir nakil durumunda çocuğunuz oturmalıdır. Krup tedavisinde ilk adım solunum yollarına soğuk buhar uygulamasıdır. Hava açlığı ve huzursuzluk belirginse soğuk buhar ile beraber ödemi azaltıcı ilaç verilebilir. Ancak doğru olan, yakınmalar belirginleşmeden çocuğun bulunduğu ortamda rahat solumasını sağlayacak koşulların oluşturulmasıdır.
Krup öksürüğü başladığında evde iseniz ilk yapılması gereken çocuğunuzu üşümeyecek kadar giydirerek açık havaya çıkarmaktır; açık alanda 5-10 dakika içerisinde rahatlamazsa ilaç uygulaması için hastaneye gidilmelidir. Hastalık süresince 16-18 derece oda ısısı ve yüzde 50-60 nem onu rahatlatır ve iyileşme sürecini hızlandırır. Ayrıca tozlu ve dumanlı ortamlardan uzak tutulmalıdır.
Aşılar
İnsan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs, bakteri gibi mikropların hastalık yapma özelliklerinden arındırılarak ya da bazı mikropların salgıladığı zehirlerin (toksinler) etkilerinin ortadan kaldırılmasıyla geliştirilen biyolojik maddelere aşı denir.
İnsanları hastalıklardan ve onun kötü sonuçlarından koruyabilmek için sağlam ve risk altındaki kişilere uygulanır. Vücut bu şekli ile kendisine zarar vermeyen mikrop ya da toksinleri tanır ve onlara karşı bir savunma yöntemi geliştirir. Böylece gerçek mikropla karşılaşıldığında da bu yöntemle savaşır ve kişi hastalığa yakalanmaz. Bu şekilde aşılanan kişi aşılandığı hastalıklara karşı bağışık, yani dirençli olur. Oluşan direnç genellikle ömür boyu vücutta kalır ve hastalık etkeni ile karşılaşınca onu etkisiz kılmak için savaşır. Bağışıklama, aşıyla korunabilir hastalıkların ve ölümlerin önlenmesi açısından en önemli toplum sağlığı müdahaleleri arasında yer almaktadır.
Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen genişletilmiş bağışıklama programı, aşı ile korunabilir hastalıkların ve bu hastalıklardan kaynaklanan sakatlık ve ölümlerin engellenmesini amaçlamaktadır. Bu program kapsamında, boğmaca, difteri, tetanoz, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, verem, çocuk felci, Hepatit-B, Hepatit A, Suçiçeği, Hemofilus influenza tip b’ye bağlı menenjit gibi hastalıklar ile pnömokok zatürresi gibi hastalıkların ve bu hastalıklardan kaynaklanan bebek ve çocuk ölümlerinin ve sakatlıkların engellenmesi hedeflenmektedir.
Aşılar çocukları; DaBT (karma aşı) difteri, boğmaca ve tetanozdan, polio aşısı çocuk felcinden, Hep-B aşısı Hepatit B’ye bağlı B tipi sarılık, siroz ve karaciğer kanserinden, Hib aşısı H. influenza tip b’ye bağlı menenjit, zatürre ve orta kulak iltihaplarından, BCG aşısı veremden, KKK (Kızamık-kabakulak-kızamıkçık ) aşısı kızamığa bağlı zatürree, orta kulak iltihabı ve SSPE (subakut sklerozan panensefalit) hastalığından, doğumsal kızamıkçık sendromu ve kabakulaktan, Konjuge Pnömokok aşısı ise zatürree, beyin iltihabı ve kan zehirlenmesinden, Hep-A aşısı Hepatit-A ya bağlı A tipi sarılıktan, suçiçeği aşısı suçiçeği hastalığından ve yıllar sonra ona bağlı olarak gelişen Zona’dan korur.
Aşılar ne zaman yapılmalıdır?
Hepatit B: Doğumda, 1. ayın sonunda ve 6. ayın sonunda
BCG (Verem): 2. ayın sonunda
Difteri-Boğmaca-Tetanoz-Çocuk Felci-H. İnfluenza tip b (beşli karma aşı): 2. ayın sonu, 4. ayın sonu ve 6. ayın sonunda yapılır; 18. ayın sonunda da hatırlatma dozu uygulanır.
Pnömokok (Zatürre): 2. Ayın sonu, 4. Ayın sonu ve 6. Ayın sonunda yapılır; 12. Ayın sonunda da hatırlatma dozu uygulanır.
Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak: 12. ayın sonunda yapılır; ilköğretim 1. Sınıfta hatırlatma dozu uygulanır.
Difteri-Boğmaca-Tetanoz-Çocuk Felci (dörtlü karma aşı): İlköğretim 1. Sınıfta hatırlatma dozu olarak yapılır.
Ağızdan uygulanan çocuk felci aşısı: 6. ayın sonu ve 18. ayın sonunda yapılır.
Erişkin tipi Difteri-Tetanoz aşısı: İlköğretim 8. Sınıfta hatırlatma dozu olarak uygulanır.
Hepatit A: 18. ayın sonu ve 24. ayın sonunda uygulanır.
Suçiçeği: 12. ayın sonunda yapılır.
Bu aşıların tamamı aile sağlığı merkezlerinde bedava olarak uygulanmaktadır.
Zatürre
Türkiye’de çocukların ölümüne neden olan en önemli solunum yolu hastalıklarının başında zatürre gelmektedir. Çok çeşitli mikroplardan kaynaklanan akciğer dokusunun iltihaplanmasıdır. Enfeksiyon, genellikle basit bir soğuk algınlığı, üst solunum yolu enfeksiyonu gibi başlar ve ilerler. Zatürrenin adı anne babaları korkutsa da, riskli bazı gruplar dışında ayaktan tedaviyle yüz güldürücü sonuçlar alınan bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi zayıf, iyi beslenememiş, kronik hastalıkları olan çocuklar, prematür bebekler, sigara dumanına maruz kalan çocuklar daha riskli gruplardır, zatürreyi ağır geçirebilir, tedavi için hastaneye yatmaları gerekebilir.
Akciğer enfeksiyonu ya solunum yolları savunma sisteminin bozulması ya da fazla sayıda mikrobun vücuda girip savunma bariyerlerini aşmasıyla oluşur. Kimi zaman viral bir enfeksiyon solunum sisteminin savunma mekanizmasını bozarak bakteriyel bir enfeksiyon için zemin hazırlayabilir. Viral enfeksiyonlar solunum yollarında hasara yol açar. Bu hasar sonucu bütünlüğü bozulmuş hava yolları üzerinde bakterilerin yerleşip bozulmuş bariyeri aşması ve akciğer dokusuna ilerlemesi kolaylaşır. Bakteriler istila ettiği akciğer dokusunda artan bir hasara ve bu bölgede iltihap oluşmasına yol açar. Akciğer dokusunun yerini alan bu iltihap bölgelerinde akciğerin hayati fonksiyonu olan oksijen alışverişi yapılamayacaktır.
Ateş, titreme, kusma, huzursuzluk ve karın ağrısı gibi genel belirtileri takiben, öksürük, göğüste hırıltı, nefes darlığı, göğüste ağrı, nefes alıp verirken göğüs duvarında çekilmeler ve solunum sayısının artması bulguları görülür. Eğer bir çocuğun ateşi varsa ilk iki ay içinde solunum sayısı dakikada 60’ın, 2 ve 12 ay arasında 50’nin, 1 ve 5 yaş arasında 40’ın üzerinde ise çocukta zatürre olma ihtimali çok yüksektir.
Çocuğunuzda zatürre hastalığı varsa; altı aylıktan küçük, sadece anne sütü alan bebekler daha sık emzirilmelidir. Anne sütü alan bebeklerin her tür enfeksiyona karşı daha korunaklı olduğunu unutmamalı, bebeklerimizi mümkün olduğunca anne sütüyle beslemeliyiz. Altı aylıktan büyükse yaşına uygun yüksek kalorili besinler verilmelidir. Bol sıvı alması sağlanmalıdır. Çocuk evde yatarken solunum güçlüğü sorunu için başının altına fazladan bir tane daha yastık koymak solunumunu kolaylaştırır. Ateş düşürmek için hekimin önereceği bir ilaç içirilebilir. Ayrıca çocuğun ateşini düşürmek için vücudunu ıslak bir bezle silmek faydalı olacaktır. Sigara dumanı ve tozlu ortamlardan uzak tutulmalıdır.
Çocuğun tüm aşılamaları zamanında yapılmalıdır. Sağlık Bakanlığının mevcut aşı takviminde yer alan pnömokok aşısının, hastalığın önlenmesindeki yeri ve önemi aileler tarafından tam öğrenilmelidir. Çocuklarınızın aşılarının tam yaptırılması, zatürre hastalığının önlenmesinde en önemli koruyucudur. Aşılar 2, 4 ve 6. aylarda; ayrıca 12. ayda tekrar yapılır. Riskli çocuklara grip aşısı da yaptırılmalıdır. Ayrıca çocuğu zatürreye karşı korumanın en temel kuralı enfeksiyonlardan uzak tutmaktır. Bunun için de beslenmesine ve temizliğine dikkat edilmelidir.
Çocuğun elleri sık sık ve özellikle yemeklerden önce kesinlikle yıkanmalıdır. Çocuğun yemek yerken kullandığı çatal, bıçak, tabak ayrı olmalıdır. Hasta kişilerden mümkün olduğunca uzak tutmak gerekir. Ev içinde öksüren ve hapşıran kişiler var ise öksürürken ve hapşırırken kollarıyla ağız ve burunlarını kapatmaları istenmelidir. Burun temizlerken mutlaka kağıt mendil kullanılmalı ve hemen ağzı kapalı bir çöp kutusuna atılmalıdır. Çocuğun bağışıklık sistemini güçlü tutmalıdır. Bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklarda zatürre daha kolay oluşur.
Çocukta artan öksürükle birlikte nefes almada sıkıntı, hırıltılı soluma, sık soluma, nefes alırken göğüs kafesinde çekilmeler, yüksek ateş ve morarma gibi bulgular varsa en kısa zamanda doktora götürülmelidir.
Kızıl
Beta mikrobuna ait toksinlere karşı vücudun geliştirdiği aşırı duyarlılık reaksiyonu nedeniyle meydana gelen bir hastalıktır. Bu mikroplar bazı kişilerin boğazlarında onları hastalandırmadan bulunabilir, ancak bu kişiler bu mikrobu hava yolu veya damlacık enfeksiyonu ile başkalarına bulaştırabilirler. Genelde bu mikrop tarafından oluşturulan boğaz enfeksiyonu sonrasında görülür, ancak yanık veya yara enfeksiyonu sonrasında da görülebilir. İlaç tedavisine başlandıktan 48 saat sonra bulaşıcılık ortadan kalkar. Aşısı bulunmamaktadır.
Boğaz enfeksiyonu şeklinde başlar, boğaz ağrısı, ateş, baş ağrısı ve lenf bezelerinde şişmeler görülür. Bademcikler şiş ve üzerlerinde beyaz lekeler bulunur. Dil şiş ve kızarıktır (çilek dili). Kusma ve karın ağrısı da görülür. 24-48 saat sonra vücudun üst bölgelerinden başlayıp, alt taraflara doğru yayılan döküntüler belirir.
Yüzde, yanaklar ve çenede parlak kırmızı döküntü, ağız çevresinin solukluğuyla bir kontrast oluşturur. Boyun ve gövdede yoğunlaşan kırmızı deri döküntüleri üzerinde nokta şeklinde daha küçük kırmızı lekeler görülür. Kol ve bacaklarda döküntü yoğunlaşır, bunlar birbirinden ayrı kabartılar şeklindedir. Parmak kıvrımları, kasık ve dirsek içinde daha belirgindir. Bu döküntüleri kızamıkçık belirtilerinden ayırmak zordur. 3-4 gün içinde döküntüler solmaya başlar, deri zımpara kağıdı görünümü alır ve boyun ve gövdeden başlayarak soyulma gösterir, bir süre sonra el ve ayak derisi de bu soyulmaya katılır.
Soyulma ve çilek dili kızılın ayırıcı tanısında çok önemli bulgulardır. Beraberinde sık olarak orta kulak iltihabı veya sinüzit görülebilir. Tanı için boğaz kültürü yapılabilir. Tedavisinde penisilin kullanılır, penisilin alerjisi varsa eritromisin denilen bir antibiyotik kullanılmalıdır. Nadiren de olsa romatizmal ateş veya böbrek iltihabına yol açabilir.
Çocuğunuzda kızıl hastalığı varsa veya yakınında hasta birisi varsa; kızıl hastalığına karşı öncelikle bu hastalık belirtilerini taşıyan kişilerden çocuğu uzak tutmak gerekir. Ayrıca çocuğun hijyenine de çok önem verilmelidir. Elleri sık sık yıkamak gerekir. Hasta çocuk yatak dinlenmesine alınır; ateşi yüksekse, düşürmek için bedenin günde birkaç kez ılık suya batırılmış bezle silinmesi gerekir. Derinin dökülmesi arasında ılık suyla sünger banyosu yaptırılabilir.
Terleme yoluyla yitirdikleri beden sıvılarını karşılamak ve su kaybına uğramalarını önlemek için bol sıvı içirilmelidir. Sulandırılmış meyve suları içtiği sürece, iştahsızlığı karşısında herhangi bir kaygıya kapılmaya neden yoktur. Ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir. Hasta çocuğun hiçbir eşyası kullanılmamalıdır, mümkünse diğer sağlıklı kişilerle teması engellenmeli hatta okula gönderilmemelidir.
5.Hastalık
Kabakulak, kızamık, suçiçeği ve kızamıkçıktan sonra, çocuklarda rastlanan ve virüs yoluyla geçen hastalıklar sıralamasında beşinci sırada yer almasından dolayı bu ismi almıştır. Beşinci hastalığa yönelik bir aşı yoktur. Doğrudan temas yoluyla çocuktan çocuğa geçen bir virüsten kaynaklanır.
Hastalık sıklıkla belirtisiz geçirilir ya da kızamıkla karışır. Baş ağrısı, ateş, boğaz ağrısı, kaşıntı, burun akıntısı, karın ağrısı ve eklem ağrıları gibi belirtilerle başlar. Bu belirtiler kaybolduktan yaklaşık 7 gün sonra tipik bir cilt döküntüsü ortaya çıkar. Önce yüzde kırmızı, “tokat yemiş çocuk görünümü” olarak tarif edilen kızarıklık ve ağız çevresinde solukluk ortaya çıkar.
Daha sonra döküntü gövdeye ve kollara doğru yayılır. Beraberinde kaşıntı da olabilir. Beşinci hastalık, hafif bir hastalıktır ve bu hastalığa yakalanan çocuklar genelde kendilerini iyi hissederler. Çocuğunuzun boğazı ağrırken ve diğer soğuk algınlığı benzeri belirtileri varken hastalığı bulaşıcıdır; ancak döküntüler çıktığında hastalık bulaşıcı değildir.
Çocuğunuzda 5. Hastalık varsa; bağışıklık sistemi zayıf olan ve alyuvarları (orak hücre anemisi gibi) ile ilgili sorunları olan kişilerle ve hamilelerle temas etmemesi önemlidir. Çünkü bu virüs bu tür sorunlar yaşayan bireylerde daha ciddi hastalıklara ve anne karnındaki bebekte bir takım rahatsızlıklara neden olabilir. Çocuğunuzu istirahat ettirmeli, bol sıvı vermeli ve ateşi varsa ateş düşürücü vermelisiniz. Ayrıca kaşıntısı varsa kaşıntı giderici ilaçlar kullanabilirsiniz. Kişiden kişiye bulaşabildiği için hijyen kurallarına dikkat etmelidir.
6.Hastalık
Altıncı hastalık, 6 ayla 3 yaş arasındaki çocukların hemen hepsinde görülen, döküntülü bir hastalıktır. Hastalığa bir virüs neden olur. Gribe benzeyen yüksek ateşle başlar, 3-4 gün süren ateş döneminden sonra ateş aniden düşerken, çocuğun vücudunda kırmızı döküntüler başlar. Özellikle gövde, boyun ve kollarda soluk kırmızı döküntü ortaya çıkar ve 1-2 günde kaybolur.
Çocuğunuzda 6. Hastalık varsa; ateşini düşürdükten sonra, genel durumunu izlemeniz yeterlidir. Çünkü altıncı hastalık, tehlikeli bir hastalık değildir. Çocuğa ömür boyu bağışıklık kazandırır. Hasta çocuğa ateşinin düşürülmesi ve sıvı kaybının önlenmesine yönelik bir tedavi uygulanır. Bol sıvı verilmelidir. Sadece, genetik yatkınlığı olan bebeklerde havaleye yol açabileceği için dikkatle izlenmelidir. Çocukların mutlaka yatakta dinlenmesi gerekir. Çocuğun döküntüleri bitmeden okula gönderilmez. Sulu ve yumuşak gıdalarla beslenir.
Hepatit (Bulaşıcı Sarılık)
Kısaca karaciğer iltihaplanması anlamına gelen ve hepatit virüsü tarafından oluşturulan bir hastalıktır. Halk arasında daha çok sarılık diye bilinir. En çok görülen iki tipi A ve B Hepatit’tir ve bunlardan aşı ile korunmak mümkündür. Belirtiler birbirleriyle benzerlik gösterir, ayırım ancak kan testleriyle yapılabilir.
Hepatit A: Çoğunlukla sessiz seyreder; hatta çocuk fark edilmeden ayakta dahi geçirebilir. Çocuk yorgundur, iştahsızdır, karnı ağrır, kusar, bazen ufak bir döküntü yapar, eklemleri ağrır. Birkaç gün sonra rengi az-çok sararır, idrarı azalır ve çok sarıdır, kakası ise renksizdir. Çoğu zaman bu belirtiler çok hafif olur, çocuk yalnızca halsizdir. 2-3 hafta içinde geçer. Tedavisi dinlenmektir.
Bu hastalık bir ishal kadar kolay bulaşabilir. Hasta kişilerin dışkısı ile bulaşmış yiyecek ve sular ile çok geniş halk kitlelerine bulaşabilir. En önemli tedbir her yiyeceğin özenle yıkanması, ellerin temiz olmasına dikkat edilmesidir. Belirtilerin ortaya çıkmasından 2-3 hafta önce ve hastalığın birinci haftası boyunca enfekte kişinin dışkısından atılabilir. Kan ve salgılar bulaşıcı olabilir. Küçük bir çocuk hastalığı belirtisiz geçirse dahi, farkında olmadan virüsü çevresindeki, bu hastalıktan daha ağır etkilenecek bireylere bulaştırabilir. Kronik karaciğer hastalığı bulunan çocukların Hepatit A geçirmeleri halinde hastalık çok daha ciddi seyreder.
Çocuğunuzun Hepatit A olan birisiyle temas ihtimali varsa veya hastalandıysa; Hastalık dışkı – el yolu ile ağızdan bulaşır. Bundan dolayı hem çocuğun kişisel temizliğine dikkat edilmeli hem de çocuk eğer anaokulu, kreş gibi yerlere gidiyorsa bu yerlerde kesinlikle hijyen standartları sağlanmış olmalıdır. Ayrıca evdeki tuvalet temizliği de önemlidir. Tuvaletten sonra eller mutlaka yıkanmalıdır. Bir salgın durumunda besinler iyice pişirilmeli ve su kaynatılıp soğutularak içilmelidir.
Yiyecekleri tüketmeden önce iyice yıkanmaları önemlidir. Diğer aile üyelerinin de bu temizlik kurallarına kesinlikle uymaları beklenir. Sağlık personeli, kreş ve anaokulu çalışanları, temizlik çalışanları, toplu olarak yaşayanlar ve salgın hastalığın olduğu yerde yaşayanlar risk grubundadır. Anaokulu, kreş veya yuva gibi yerlerde hastalık görülürse çocuğu bir süre okula göndermemekte fayda vardır.
Hepatit A hastalığından çocuğu korumanın en etkili yolu ise aşı takvimine göre Hepatit A aşısını yaptırmaktır. Dolayısıyla 2 yaşını bitiren çocuklar öncelikli olmak üzere daha önce hastalanmamış herkesin hepatit A aşısı olması önerilir. Aşı takvimine göre 1. Doz 18. ayda, ikinci doz ise 24. ayda yapılır, koruyuculuğu ömür boyudur.
Hepatit B: Belirtileri hemen hemen Hepatit A ile aynıdır. Daha az görülür, ancak daha tehlikelidir. Çünkü kronikleşebilir (süreğen bir hal alır) ve taşıyıcılık gelişebilir. Kan ve cinsel yolla bulaşır. Hepatit B’nin Hepatit A ‘dan en önemli farkı %10 oranında taşıyıcılık bırakması ve kan yoluyla veya cinsel temas ile bulaşmasıdır. Taşıyıcıların bir kısmı da ileri yıllarda ne yazık ki siroz veya karaciğer kanseri nedeniyle hayatlarını kaybedebilmektedirler.
Ateş, kırgınlık ve karın ağrısı ve gözlerin beyazında ve deride sarılık görülür. Sarılık çoğunlukla koyu idrar ve kil renkli (soluk renkli )dışkıyla beraberdir.
Sağlık personeli, diyaliz hastaları, sık sık kan nakli yapılanlar, damar içi ilaç kullananlar ve yeni doğanlar risk grubundadır.
Sağlık Bakanlığı tarafından mecburi aşılar kapsamına alınmıştır. Hepatit B aşısı doğumda, 1. ayda ve 6. ayda olmak üzere üç kere uygulanır. Annesi taşıyıcı olan bebeklere hemen doğumda aşı ile birlikte ayrıca koruyucu serum da yapılmalıdır.
Çocuğunuzun Hepatit B olan birisiyle temas ihtimali varsa veya hastalandıysa; genel hijyen kurallarına dikkat edilmelidir, hasta veya taşıyıcı kişilerin eşyalarıyla temas etmemelidir ve bu tür eşyalar kişiye özel olmalıdır (havlu, diş fırçası, çatal, kaşık v.b.). Unutmamalı ki hepatit B’ nin bulaşması için bizim gözle göremeyeceğimiz kadar az miktarda hastalıklı kanın çocuğun elindeki ya da dişindeki herhangi bir yere gelmesi yeterlidir.
Oyun veya okul çağı çocukları kan yoluyla ya da yakın temasla hastalığı birbirlerine bulaştırabilirler. Ülkemizde çocuklar arasında hepatit B bulaşmasında toplu sünnetler ve kan kardeşliği önemli rol oynamaktadır. Steril edilmemiş aletlerle dikiş atılması ya da diş çekilmesi, aile bireylerinin veya kardeşlerin ortak diş fırçası kullanması, berberlerde çocuğa steril olmayan aletlerle tıraş yapılması da riskli davranışlar arasındadır. Aynı ev içerisinde yaşayan taşıyıcı birisi varsa diğer kişiler de mutlaka aşılanmalıdır.
Suçiçeği
Bir virüs tarafından oluşturulan, çocukluk çağının en bulaşıcı hastalığıdır. Bulaşma; direkt temas, damlacık veya hava yolu ile olur. Temastan 10-21 gün sonra yaklaşık 1 gün kadar süren halsizlik, ateş ve lenf bezi şişmesi gibi şikayetlerden sonra, döküntüler ortaya çıkmaya başlar.
Baş, sırt ve gövdede başlayan döküntüler çok kısa zamanda tüm vücuda yayılır, hatta ağız içi ve göz zarı üzerinde dahi çıkabilir. Önce küçük kırmızı ve kaşıntılı kabarcıklar oluşur, ardından kabarcıkların içi şeffaf bir sıvıyla dolar, en sonunda da kabarcıklar büyür, kabuklanır ve dökülür. Ciltte bir süre koyu lekeler kalabilir. Şiddetli kaşıntı vardır. Kaşıntının engellenmesi veya kabarcıkların mikrop kapması durumunda kalıcı izler bırakabilir.
Daha önceden suçiçeği geçirmemiş kişiler, hamileler, kalp, böbrek, şeker hastaları riskli gruptadır. Bazı hastalarda deri enfeksiyonları, beyin iltihaplanması, zatürre, orta kulak iltihabı ve testis iltihaplanması gibi yan etkiler ortaya çıkabilir.
Çocuğunuzda suçiçeği belirtileri varsa; hastalık çok bulaşıcı olduğu için çocuk yuva, kreş veya okula gönderilmemeli ve mutlaka istirahat ettirilmelidir. Çocuğun en büyük şikayeti kaşıntıdır, Özellikle akşamları artan kaşıntı, çocuğun yaşına uygun kaşıntı giderici ilaçlarla rahatlatılabilir. Doktorun önereceği bir losyon da kaşıntıyı azaltır.
Ateşini düşürmek için ılık su uygulaması ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir (aspirin hariç). Özellikle içi su dolu kabarcıkların patlatılmamasına dikkat edilmelidir, mikrop kapması halinde kalıcı izler bırakabilir; bunun için küçük çocukların ellerine pamuklu eldivenler takılabilir. Hafif giysiler giydirmek ve kıyafetini sık sık değiştirmek, çocuğun rahatlamasını sağlar.
İştah azalmasına bağlı olarak sıvı kaybı olabilir. Bunu önlemek için çocuk olabildiğince sıvı ağırlıklı, hafif gıdalarla beslenmeli; acılı, baharatlı yiyeceklerle, karbonatlı içeceklerden kaçınılmalıdır. Çocuğunuzun 3-4 günden sonra ateşi düşmüyorsa, yeterince sıvı alamıyorsa, döküntülerinde iltihaplanma varsa, gözlerinde ağrı, görme bozukluğu, kızarma varsa; dalgınlık, dengesizlik, sürekli uyku hali, ciddi baş ağrısı, ense sertliği veya öksürük gibi belirtiler varsa en kısa zamanda doktora başvurmalısınız.Suçiçeği geçirildikten sonra ömür boyu bağışıklık bırakır. Aşıyla korunabilen bir hastalıktır.
12.ayını doldurmuş her bebeğin suçiçeği aşısı olması ömür boyu bağışıklık kazanmasını sağlar.
Kızamık
Aynı isimli virüs tarafından oluşturulan çocukluk çağının önemli hastalıklarından biridir. Yaygın aşılama programları sayesinde görülme sıklığı oldukça azalmıştır. Solunum yoluyla bulaşan hastalık daha çok kış ve ilkbahar aylarında görülür. Damlacık enfeksiyonu şeklinde bulaşır. Çocuğa bulaştıktan 10-12 gün sonra hastalık belirtileri başlar. Bu dönemde hastalık son derece bulaşıcıdır. Ateş, gözlerde kızarıklık, burun akıntısı, öksürük gibi soğuk algınlığına benzer belirtiler görülür. Döküntüler, ateş düşmeden başlar; diğer döküntülü hastalıklardan farkı da budur.
Alın ve enseden başlayıp, yüze, boyuna, kollara ve gövdeye yayılan kırmızı döküntüler görülür. Döküntülerin ortaya çıkmasıyla bulaştırıcılık kaybolur. Daha sonra ciltte pullanma başlar, kahverengi renk değişimi görülür ve döküntü solar. Bazı çocuklarda ağız içinde, azı dişleri hizasında kırmızı zemin üzerinde aynı tuz serpiştirilmiş gibi tanecikler görülür; bu sadece kızamığa özgü bir bulgudur.
Kızamık geçiren annelerin bebeklerinde ilk 3-4 ay kızamık görülmez. Hastalığı geçiren, ömür boyu bağışıklık kazanır. Beslenme yetersizliği bulunan ve bağışıklık sistemi zayıf çocuklarda kızamık sonrasında orta kula iltihabı, bronşit ve zatürre gibi hastalıklar görülebilir. Nadiren beyin iltihaplanması gibi durumlara da yol açabilir. Aşı ile korunabilir bir hastalıktır. Aşı takvimine göre sağlıklı çocuklara 12. Ayda ve ilköğretim 1. sınıfta kızamık-kabakulak-kızamıkçık şeklinde üçlü aşı olarak uygulanır. Aşısı düzenli yapılan çocuklar hastalıktan yüzde 100’e yakın oranda korunurlar.
Çocuğunuzda kızamık hastalığı varsa; halk arasında kızamıklı çocuğa ilaç vermenin sakıncalı olduğu şeklinde yanlış bir inanç vardır, aksine çocuğun ateşinin ilaçla düşürülmesi gerekir. Çocuğun şikayetlerini hafifletmeye yönelik bir tedavi uygulanır. Çocuk mutlaka istirahat ettirilmeli ve döküntüleri geçene kadar yuva, kreş veya okula gönderilmemelidir. Ateşi düzenli olarak takip edilmeli ve gerekirse ılık suyla pansuman yapılmalıdır.
Bol sıvı verilmeli ve olabildiğince sıvı ve yumuşak gıdalarla beslenmelidir. Rahatsızlık verecek oranda öksürük varsa boğaz yumuşatıcı ilaçlar verilmelidir. Çocuğunuzun 3-4 günden sonra ateşi düşmüyorsa, yeterince sıvı alamıyorsa, gözlerinde ağrı, görme bozukluğu, dalgınlık, kolay uyuyamama, halusinasyon görme, şiddetli baş ağrısı, kusma, ense sertliği, denge bozukluğu veya hırıltılı soluma varsa derhal doktora götürmelidir.
Kızamıkçık
Aynı isimli virüs tarafından oluşturulan ve kızamığa göre daha hafif seyreden bir hastalıktır. Damlacık enfeksiyonu şeklinde solunum yoluyla bulaşır. Anneden geçen savunma cisimcikleri bebeği ilk altı ay boyunca korurlar. Bazı çocuklarda basit bir solunum yolu enfeksiyonu şeklinde görülebileceği gibi bazılarında döküntü dahi oluşmaz.
Bulaşıcılık, döküntüden 1 hafta önce başlayıp, 2 hafta sonra sona erer. Hastalığı geçirenler ömür boyu bağışıklık kazanır. Hafif ateş, nezle, öksürük ile başlar. Döküntüler soluk ve pembemsi renktedir, 3 gün sonra kaybolur, seyrek ama yaygındır, yüzden başlayıp tüm vücuda yayılır. Kızamıkçığın en tipik belirtisi, ensede ve kulak arkasındaki bezelerin şişmesidir.
Hastalığı geçirenler ömür boyu bağışıklık kazanır. Kızamıkçık, aşıyla korunabilen bir hastalıktır. Her sağlıklı çocuğa 12 aylık olunca, kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşıları ile birlikte kombine olarak yapılır. Çocuk ilköğretim 1. sınıfa geldiğinde bu aşılar tekrarlanır. Kızamıkçık bebek ve çocuklardan çok, hamileler için tehlikelidir. Kadınların hamile iken kızamıkçık geçirmesi durumunda, sakat veya ölü doğum yapma riskleri vardır. Bu nedenle tüm kadınlar hamile kalmadan önce doktora başvurmalı, kan testiyle bağışıklık olup olmadığının tespiti yapılmalı, gerekirse aşılanmalıdır.
Çocuğunuzda kızamıkçık hastalığı varsa; mutlaka yatak istirahati yaptırılmalı ve döküntüler kaybolana kadar kreş, yuva veya okula gönderilmemelidir. Ateşi düzenli olarak kontrol edilmeli, yükselirse ateş düşürücüler verilmeli, ılık suyla pansuman yapılmalıdır. Bol sıvı verilmeli, sulu ve yumuşak gıdalarla beslenmelidir. Çok fazla öksürük varsa doktorun tavsiyesi ile öksürük kesici ilaçlar verilebilir.
Çocuğunuzun 4 gün sonra döküntülerinde azalma olmazsa, ateşi düşmüyorsa, yeterince sıvı alamıyorsa, gözlerinde ağrı, görme bozukluğu, dalgınlık, kolay uyuyamama, halusinasyon görme, şiddetli baş ağrısı, kusma, ense sertliği, denge bozukluğu veya hırıltılı soluma varsa derhal doktora götürmelidir.
Boğmaca
Üst üste gelen ve tıkayıcı öksürük nöbetleri le karakterize bir solunum yolu hastalığıdır. Genelde sonbahar aylarında ortaya çıkar. Çok bulaşıcı bir hastalıktır. Damlacık enfeksiyonu ya da direkt temas yoluyla insandan insana bulaşabilen bir hastalıktır. Bulaşıcılık, hastalık ortaya çıktıktan yaklaşık 30-40 gün kadar daha devam eder. Boğmaca bir kere ortaya çıktıktan sonra ona karşı doğal bağışıklık gelişir. Bir daha ömür boyu ortaya çıkmaz.
Burun akıntısı, gözde yaşarma, halsizlik ve fazla yükselmeyen ateş gibi hafif üst solunum yolu enfeksiyonuna benzer belirtiler ile başlar ve bir süre öyle devam eder. Ardından kuru, balgamsız öksürük başlar ve çok geçmeden boğmaca için tipik olan şiddetli öksürük nöbetleri gelişir. Patlama tarzı öksürüğü tipik bir nefes alma takip eder. Öksürüğün şiddeti ile çocuk morarabilir ve kusabilir. Gün içinde bu öksürük nöbetleri 30 kereden fazla tekrarlanabilir.
Nöbetler çoğu kez kendiliğinden ve geceleri ortaya çıkar. Solunum durması, burun kanaması, göz akında ve ciltte noktasal kanamalar görülebilir. Sık tekrarlayan nöbetler nedeniyle çocukta beslenme yetersizliği gelişebilir.
Aşılama ile korunabilen bir hastalıktır. Aşı karma aşı şeklinde 2, 4,6 ve 18. aylarda uygulanır; ilköğretim 1. Sınıfta tekrarlanır. Hastalığın tedavisinde antibiyotik kullanılır, ayrıca hastayla yakın temas içinde bulunan ya da aynı ortamı paylaşanların mutlaka koruyucu antibiyotik kullanması gereklidir.
Çocuğunuzda boğmaca hastalığı varsa; ilk bir hafta çocuğun kaldığı yer, bulunduğu ortam diğer bireylerden ayrılmalıdır. Antibiyotiklerin düzenli kullanılması önemlidir. Öksürük ilaçları boğmaca öksürüğünün tedavisinde pek işe yaramamaktadır. İyileşme süreci boyunca öksürüğü başlatacak oda spreyleri, şömine, odun-kömür sobaları ve sigaradan dumanından uzak durulması önemlidir.
Boğmacalı çocuklar öksürükle birlikte kusabilir ve ağızdan yeterince yemek, sıvı alamayabilirler. Bu nedenle az miktarlarda sık beslenme ile çocuğun susuz kalmaması önemlidir. Gözlerde çökme, ağız ve dil kuruluğu, az idrar çıkarma, huzursuzluk ve çocuklarda susuzluğun en sık rastlanan bulgularıdır. En yakın zamanda doktora başvurmalıdır.
Kabakulak
Virüsler tarafından oluşturulan, çene altındaki tükürük bezlerinde enfeksiyona yol açan ve bunların büyümesiyle karakterize bir hastalıktır. Kulağın alt tarafında şişlik oluştuğu için görüntüsü nedeniyle kabakulak denmiştir. Doğrudan temas ya da damlacık enfeksiyonu şeklinde hava yoluyla ulaşır, daha çok kış ve ilkbahar aylarında görülür. Basit bir çocukluk çağı hastalığı olarak görülse de, nadiren menenjit ( beyin zarlarında iltihap ), beyinde iltihap, işitme kaybı, testislerde iltihabi şişlik gibi ciddi yan etkilere de yol açabilir.
Halsizlik, kırgınlık, ateşlenme ve kas ağrıları ile başlar; ardından tek veya çift taraflı çene altındaki tükürük bezleri şişer. Çene ağrısı, yutma güçlüğü, karın ağrısı ve kusma görülebilir. Bazen hiç belirti de vermeyebilir. Bulaştırıcılık süresi, hastalığın belirtilerinin başlamasının bir hafta öncesinden şişliğin kaybolmasına kadar geçen zamandır.
Aşılama ile korunabilen bir hastalıktır. Aşı kızamık ve kızamıkçık ile beraber 12. Ayda ve ilköğretim 1. sınıfta yapılır.
Çocuğunuzda kabakulak varsa; çok bulaşıcı bir hastalık olduğundan okul, kreş veya yuvaya gönderilmemelidir. Özel bir tedavisi yoktur, ağrı kesici ve ateş düşürücüler kullanılabilir. Çocuğun eşyalarını başkaları kullanmamalı, odası iyi havalandırılmalı, el temizliğine ve genel hijyen kurallarına önem verilmelidir. Yumuşak, kolay çiğnenen, asitli olmayan gıdalar tercih edilmeli ve bol sıvı alması sağlanmalıdır. Bağışıklı sistemini güçlendirmek için C vitamini içeren besinler ve içecekler tüketmesi önerilir. Eğer ki çocuğunuzda şiddetli baş ağrısı, tekrarlayan kusmalar, uyku hali veya testislerde şişme olursa doktora götürmeniz gereklidir.
Menenjit
Beyin ve omuriliği saran zarların iltihaplanmasıyla karakterize ciddi bir hastalıktır. İltihap bu zarların altında bulunan beyin omurilik sıvısında da görülür. Bakterilerden kaynaklanırsa erken teşhis edilmediğinde çok ciddi sonuçlar doğurabilir; virüslerden kaynaklanırsa genelde hafif geçer ve zor bir hastalık değildir. Haemophilus influenzae denilen bakteri 4 yaşın altındaki çocuk ve bebeklerde en önemli menenjit etkenidir. Başta kabakulak virüsü olmak üzere birçok virüs menenjitin etkenleri arasındadır.
Günümüzde azalmakla birlikte vereme bağlı olarak da menenjit görülebilir. Hastalık belirtisi vermeyen taşıyıcılar bu mikropların yayılmasına neden olurlar. Bulaşma havaya yayılan mikroplu damlacıklar aracılığıyla olur. Burun ve boğaz yoluyla vücuda giren enfeksiyonun ilk ve en sık rastlanan belirtisi, soğuk algınlığında görüldüğü gibi burun boğaz iltihabıdır. Mikropların kan yoluyla beyin zarlarına ulaşması sonucu menenjit ortaya çıkar. 12 aylığın altında olan bebeklerin enfeksiyona yakalanma ihtimalleri daha fazladır.
Baş ağrısı, mide bulantısı, yüksek ateş, uykuya meyil, kusma ve nöbet geçirme belirtileri görülebilir. Bazen ciltte kırmızı döküntüler oluşabilir. Bebeklerde ve 2 yaşın altındaki çocuklarda bu belirtiler görülmeyebilir. Bu çocuklarda halsizlik, uyku hali, kusma, inleme veya tiz sesli ağlama, yüksek ateş, soluk ve lekeli görünüm, bıngıldakta şişme ve nöbet geçirme görülebilir. Menenjit mikropları bazen kan zehirlenmesine de yol açabilir.
Kan zehirlenmesinde çok kısa sürede gelişen kas güçsüzlüğü ve vücutta yaygın, basmakla solmayan, toplu iğne başı büyüklüğünde mor lekeler görülür. Ülkemizde haemophilus influenza menenjitine karşı aşılama 2, 4, 6 ve 18. aylarda yapılmaktadır.
Çocuğunuzda menenjit bulguları veya hastalığı varsa; menenjit tıbbi acil bir durumdur. Çocuğunuzun durumundan şüphelenirseniz, hemen doktora başvurmalısınız. Doktor, kesin tanı için beyin omurilik sıvısından örnek alacaktır ( bu işlem sanılanın aksine çocuğa herhangi bir zararı yoktur, işlemin yapıldığı bölgede sinir dokusu bulunmamaktadır ve bel bölgesinden yapılmaktadır ). Bakteriyel etken söz konusuysa, hemen antibiyotik tedavisine başlanacak, çocuk büyük olasılıkla hastanede izleme alınacaktır. Özellikle bakteriye bağlı menenjitler çok bulaşıcıdır. Bu nedenle menenjitli biriyle yakın temas varsa (aynı evde yaşama, aynı kreş, okul veya yuvaya gitme gibi), temas eden kişilerin de tedavi görmesi gereklidir.
Hijyen kurallarına uyulmalı, eller sık sık yıkanmalı, çocuğun bulunduğu oda havalandırılmalıdır. Bol sıvı alması sağlanmalıdır. Anne sütü almanın pek çok faydasının yanında çocukları menenjite karşı koruduğu da bilinmektedir. Çoğu çocuk bu hastalığı uygun tedavi ile hiçbir sakatlık oluşmadan atlatır. Çocuklarda menenjitten sonra aşırı hareketlilik, öğrenme problemleri görülebilir.
Difteri
Halk arasında kuşpalazı olarak bilinen, bakteriler tarafından oluşturulan bulaşıcı bir hastalıktır. Boğaz, bademcikler veya burunda yapışkan bir zar oluşur, düşük ateş ve boğaz ağrısı vardır. Bu mikrop bir zehir salgılama özelliğine de sahiptir. Koruyucu aşı aracılığıyla bugün difteri vakalarına çok nadir rastlanmaktadır. Hastalık, difteriye yakalanmış ya da hastalığa karşı bağışık olan taşıyıcıların aracılığıyla, damlacıklarla ya da nadiren mikropların bulaşmış olduğu eşyaların elden ele dolaşmasıyla geçer. Hastalığın ortaya çıkıp çıkmaması, çocuğun o sıradaki vücut direncine bağlıdır.
Boğazda, bademciklerin şişmesi ve gri-beyaz, kalın, iltihaplı bir tabakayla kaplanması şeklinde görülür. Bu tabaka kaldırılmaya çalışılırsa tipik olarak alttaki dokuda kanama yapar. Bu iltihap boğazın her iki tarafını da sarar. Boyun bölgesinde aşırı şişkinlik (boğa boynu) ve boyun etrafındaki bezelerde şişme vardır. Bebeklik döneminde, mikroplar burun bölgesine yerleşirler (burun difterisi). Bu durumlarda, kanlı ve iltihaplı nezleye rastlanır. Solunum zorluğu, yutma güçlüğü, ses kısılması ve öksürük görülebilir. Ağır seyirli vakalarda mikrobun salgıladığı zehir kalbi, kan dolaşımını, sinir sistemini ve böbrekleri etkileyebilir. Ağır beslenme bozukluğu veya çok sık ara ile geçirilmiş diğer enfeksiyon hastalıkları, durumun ağırlaşmasına sebep olabilir.
Difteri en fazla sonbahar ve kış mevsiminde görülür. Birçok bölgelerde süt çocukları ve küçük çocuklar rutin olarak aşılanmışlardır. Süt çocuklarında nadirdir. Sağlık koşulları iyi olmayan sosyoekonomik düzeyi düşük bölgelerde görülme sıklığı daha fazladır. Ülkemizde 2, 4, 6 ve 18. aylarda karma aşı şeklinde aşısı yapılmaktadır. Ayrıca ilköğretim 8. sınıfta erişkin tipi aşı uygulanmaktadır.
Çocuğunuzda difteri şüphesi veya hastalığı varsa; tanı konur konmaz hastaneye yatırılarak tedavi edilmelidir. Yuva, kreş veya okula gönderilmemelidir. Evde bakımı hem zor hem de etraf için tehlikelidir. Yatak istirahatı çok önemlidir. Kalp rahatsızlığından korumak için en az 2 hafta yatak istirahatı yaptırılmalıdır. Beslenme için yüksek kalorili sıvı ve yumuşak bir diyet verilir. Nefes alıp vermesini rahatlatmak amacıyla soğuk buhar verilebilir. Ağız ve burun salgıları kağıtla temizlenmeli ve bunlar yakılmalıdır. Tedavisinde antibiyotikler ve difteri serumu kullanılır. Hasta ile temas edenlere de koruyucu antibiyotik tedavisi başlanır (ev halkı, akraba, arkadaşlar, yuva, kreş veya okul arkadaşları, bakıcı gibi eve düzenli olarak gelen kişiler).
Çocuk Felci
Çocuk felci hastalığı (poliomiyelit), çocuk felci virüsünün neden olduğu, sinir sistemini tutan, çok eski yıllardan beri bilinen ve tarihte önemli bir yeri olan bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Genellikle 5 yaş altı çocukları tutar. Dışkı ile atılan mikrobun bulaştığı yiyecek ve içeceklerin ağız yoluyla alınması ile vücuda girer. Çocuk felci virüsü boğazda ve sindirim sisteminde çoğalır ve hastalık belirtileri başlamadan önce boğazda ve dışkıda bulunur.
Daha sonra etki göstereceği sinirlere gider ve hastalığın tipik bulgularını oluşturur. Hastalığın belirtileri başlamadan 7-10 gün öncesinden itibaren başlayarak, 3-6 hafta süreyle bulaşıcıdır. Bağışıklık sisteminde yetmezlik olan çocuklarda virüs altı aydan daha uzun bir süreyle yayılabilmektedir. Boğaz ağrısı, bulantı, kusma ve hafif ateş gibi bulgularla başlar, sinirleri etkilediği zaman etkilenen sinire göre bacaklarda, kollarda veya solunum kaslarında felce neden olabilir (% 1’inden azında genellikle bacaklarda felç ortaya çıkar). Felçlerin ortaya çıktığı çocuklarda bu felçler tedavi ile düzelmez ve hayat boyu devam eder.
Hastalığın tedavisi yoktur. Aşı ile korunabilir hastalıklardandır. Ağızdan ve enjeksiyon yoluyla uygulanan iki çeşit aşısı vardır. Bu aşılar diğer aşılarla birlikte beşli karma aşı olarak enjeksiyon yoluyla 2, 4, 6 ve 18. aylarda uygulanır, ilköğretim 1. sınıfta hatırlatma dozu yapılır. Ağızdan olan aşı ise 6 ve 18. aylarda yapılır.
Çocuk felcinden korunmak için; çocuğunuzun aşıları tam olmalı ve zamanında yapılmalıdır. Aşılanan çocukların bazılarında aşı yerinde geçici ağrı görülebilir, ancak genel olarak bugüne dek aşı olan kişilerde aşıya bağlı herhangi bir ciddi yan etki görülmemiştir. Yan etki görülen çocuklarda ise bu yan etkiler oldukça hafif ve kısa sürelidir. Unutmamalı ki çocuk felci henüz dünya üzerinden tamamıyla silinmemiştir ve hala tehlike olmaya devam etmektedir. Ağız yoluyla bulaştığından dolayı el temizliği, yiyecek temizliği ve tuvalet hijyeni çok önemlidir.
Ateş, ishal, öksürme gibi hafif rahatsızlıklar ve çocuğunuzun hastaneye yatmasını gerektirmeyecek diğer hastalıklar çocuk felci aşısını olmaya engel değildir. Çocuk felci aşısı yapıldıktan sonra, çocuğun beslenmesinin sınırlanmasına gerek yoktur. Anne sütü rahatlıkla verilebilir. Ciddi hastalık veya bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda (bağışıklık sistemini baskılayan tedaviler, bağışıklık yetmezliği hastalıkları, kan kanseri, lenf bezi kanserleri, diğer kanserler) sağlık personelinin bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Tetanoz
Hastalığa yol açan bakterinin salgıladığı zehre bağlı olarak gelişen, kaslarda kasılmalarla karakterize, kazıklı humma adıyla da bilinen bir hastalıktır. Tetanoz etkeni hepimizin bildiği gibi sadece ‘paslı çivi’ ya da ‘küflü teneke’ de bulunmaz, en sık kırsal alanda ekilen topraklarda, insan ve hayvan dışkısında bulunur. Dolayısıyla her yerde rastlamak mümkündür.
Hastalık tüm dünyada yaygındır, fakat gelişmiş ülkelerde neredeyse kaybolmuş gibidir. Endüstrileşmiş ülkelerde çoğunlukla deri yaralanmaları ve yanıklardan, seyrek olarak da cerrahi girişimlerden sonra ortaya çıkar. Gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelerde göbek bağının uygun olmayan şartlarda (taş, steril olamayan bıçak veya jilet gibi aletlerle) kesilmesi sonucu oluşan yeni doğan tetanozu çok sık görülür. Ve buna bağlı yeni doğan ölümleri yaklaşık %10 civarındadır. Yeni doğan tetanozundan bebeği korunmanın yolu gebelik döneminde yaptırılan tetanoz aşısıdır.
Tetanoz aşısı hem anne adayını hem de bebeği doğum ve doğum sonu dönemde tetanoz hastalığından korur. Annede oluşan antikorlar plasenta yoluyla bebeğe geçer böylece bebek yeni doğan tetanozundan korunmuş olur. Yanıklar, damardan ilaç kullanımı, kulak delinmesi, açık yaranın etraftan bulaşması, donuklar, deri yaraları, ameliyat yaraları, doğum sonrası dönem tetanoz enfeksiyonu açısından riskli durumlardır. İçinde yabancı cisim bulunan, doku harabiyetinin yüksek, kan, pıhtı ve ölü doku parçalarının olduğu yaralar tetanoz mikrobunun çoğalması için uygun yerlerdir.
Kuluçka döneminin ardından (2-14 gün)hastalık belirtileri ortaya çıkar, soluk borusunu ve solunum kaslarını da etkileyen ağrılı kas kasılmaları ve ağır merkezi sinir sistemi hasarı sonucunda ölüm gelişir.
Çocuklarda ve ilerleyen yaşlarda ölüm oranı yüksektir. Korunmanın en önemli yolu aşılanmadır. Aşı; 2, 4, 6 ve 18. aylarda uygulanır, ayrıca ilköğretim 1. ve 8. Sınıflarda hatırlatma dozu yapılır. Bağışıklığın devamı için her 5-10 yılda bir ve riskli yaralanmalardan sonra hatırlatma dozu tekrarlanmalıdır.
Çocuğunuzda tetanoz açısından riskli bir yaralanma olduğu zaman; yara iyice su ve sabunla yıkanmalı mümkünse antiseptik solüsyonlarla (batikon vb.) temizlenmelidir. Derhal bir sağlık kuruluşuna götürülerek aşı yapılması sağlanmalıdır. Aşı koldan kas içine uygulanır. Aşı reaksiyonu olarak çoğunlukla bölgesel şişlik, kızarıklık, lenf bezi büyümesi ve ateş görülebilir. Genel temizlik kurallarına dikkat edilmelidir.
Bağırsak Parazitleri
Dünyada gelişmekte olan bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de önemli sağlık sorunlarından bir tanesidir. Anne sütünden ek besinlere geçişle birlikte, özellikle besin hazırlarken hijyen kurallarına dikkat edilmemesi durumunda parazitler çocuğa bulaşmaktadır. Ayrıca, sosyo-ekonomik düzey, iklim, çevre koşulları, yaşam biçimi, beslenme ve temizlik gibi faktörlere bağlı olarak parazitlerin görülme sıklığı da değişkenlik göstermektedir.
Ülkemizin iklim koşulları parazit hastalıkları için idealdir. Özellikle çocukları etkileyen bu parazitler, onların gelişimini büyük ölçüde engellemektedir. Çocuklar toz toprakla oynamayı, her şeyi karıştırıp ellemeyi ve ağızlarına götürmeyi sevdiklerinden dolayı parazitlerle daha sık enfekte olurlar. Bu hastalıklar sindirim sistemi bozuklukları, demir eksikliği anemisi, çocuklarda gelişme geriliği ile diğer fiziki ve zihinsel sağlık sorunlarına yol açmaktadır.
Parazit hastalıkları genellikle gözle görülmeyen yumurtaların ağızdan alınması sonucu, bunların gözle görülen kurtçuklara dönüşmesi ve sindirim sisteminde yaşamaya başlamasıyla sonuçlanan bir enfeksiyon hastalığıdır. Bunlar 1-2 mm boyundaki kıl kurtları olabildiği gibi boyu 1-2 metreye ulaşan barsak solucanları da olabilir.
Genelde hijyen kurallarına uyulmaması, evlerdeki temizliğin gerektiği gibi yapılmaması, çiğ sebze ve meyvelerin iyi yıkanmadan tüketilmesi, pişmemiş etlerin yenmesiyle meydana gelirler. Aynı zamanda, parazit yumurtalarının döküldüğü çarşaf ve çamaşırlardan, kirli sulardan, topraktan, enfekte hayvandan da geçebilir. Özellikle çocukların bulunduğu okul ve yuvalarda bunlara çok dikkat etmek gereklidir. En çok ellenen kapı kolları, yemek yenen ortamlar ya da oyuncaklar düzenli olarak gerektiği gibi temizlenmelidir.
Parazitin cinsine göre farklı belirtiler görülebildiği gibi genelde karın ağrısı, iştahsızlık, gelişme geriliği, ağızdan salya akması, bazen diş gıcırdatma, açlıkta daha fazla gelişen karın krampları, şiddetli gaz, geçici-tekrarlayan ishaller, dışkıda yumuşama veya keçi pisliği gibi dışkılama, burun kaşıntısı, makatta kaşıntı, kilo alamama, sabah bulantıları, ağız kokusu, iştahsızlık veya aşırı yemeye rağmen kilo alamama, vücutta kaşıntılar gibi belirtiler vardır.
Şerit (tenya) gibi parazitler makattan dışarı dökülüp veya makat ağzında küçük, hareketli kıl kurdu gözle görülebilir. Uzun dönemde kansızlık, bağırsak tıkanması, büyümede gecikme, akciğer belirtileri(parazitin yaptığı alerjik reaksiyona bağlı olarak, astım gibi durumlar), karaciğer-dalak büyümeleri, bazı parazitler ile alerjik, kurdeşen gibi deri döküntüleri, hatta ağır organ hasarları bile olabilir (Beyinde, karaciğerde, dalakta, akciğerde amip apseleri veya kist hidatik hastalığı gibi).
Bağırsak parazitinden şüphelenildiğinde öncelikle dışkıda parazit veya yumurtası aranır. Görülmese bile sık sık tekrarlanmalıdır. Çünkü her dışkılamada görülmeyebilir. Özellikle makatta şiddetli kaşıntı varsa, halk arasında kıl kurdu diye tabir edilen parazit için selofan bant yöntemi uygulanarak parazitin anüs ağzına bıraktığı yumurtalar da aranabilir.
Çocuğunuzu barsak parazitlerinden korumak için; her şeyden önce bebekler, ilk 6 ay sadece anne sütüyle beslenmelidir. Mamayı hazırlayan kişinin tırnakları kısa kesilmiş olmalı, mama hazırlamadan önce sabunla mutlaka ellerini yıkamalı ve mama için kaynamış ılınmış bir su kullanılmalıdır.
Kaynağı belli olmayan sular kesinlikle içilmemeli, sular klorlandıktan veya kaynatılıp soğutulduktan sonra içilmelidir. Sebze ve meyveler yenmeden önce iyice yıkanmalıdır. Dışarda iyi yıkandığı şüpheli yeşil sebzeler, ıspanak gibi az pişmiş ya da pişmemiş sebzeler yenmemelidir. Çiğ et ve ürünleri tüketilmemelidir. Çocukların toprakla oynadığında ellerini ağızlarına götürmeleri engellenmelidir.
Tuvalet temizliğinde anüse dokunulmamalı, sadece tuvalet kağıdıyla temizlik yapılmalıdır. Tırnaklar kısa tutulmalıdır. Yuva, kreş ve okul gibi toplu yerlerde ve evlerde mümkün olduğunca musluk ve kapı kolu temizliğine önem gösterilmelidir. Kaliteli sıvı sabunlar tercih edilmelidir. Tuvaletten sonra mutlaka eller yıkanmalı ve alışkanlık haline getirilmelidir. İç çamaşırlar yıkanırken kaynatılmalı ve ütülenmelidir. Sokak hayvanlarıyla temas en aza indirgenmelidir. Özellikle çocukların bir arada bulundukları okul ve yuvalarda bunlara çok dikkat etmek gereklidir.
En çok ellenen kapı kolları, yemek yenen ortamlar ya da oyuncaklar düzenli olarak gerektiği gibi temizlenmelidir. Doktorunuz parazitin cinsine uygun tedaviyi verecektir. Özellikle kıl kurdu başta olmak üzere genelde barsak parazitlerinde tüm aile bireylerinin tedavi görmesi önerilmektedir.
Cilt Sorunları
Bebekler 1-2 aylık olana kadar ince derileri ve gelişmemiş vücut sistemleri nedeniyle zararsız ama hoş görünmeyen cilt sorunlarıyla karşı karşıya kalırlar. En sık rastlanan cilt sorunları şunlardır:
Süt döküntüsü (milia); bebeğin cildi yağ salgılamaya başladığında burnunda ya da alnında ortaya çıkan küçük, beyaz noktacıklardır. Hijyen yetersizliğinden kaynaklanmazlar ve yıkama ya da sıkma ile geçmezler. Acı vermezler ve birkaç hafta içerisinde kendiliğinden iyileşirler. Kesinlikle sıkılmaya çalışılmamalıdır, mikrop kaparak enfekte olabilirler.
Sıcak döküntüsü (isilik); hafif kabartılar durumunda, kırmızı renkli, sivilce görünümünde döküntülerdir. Sarımsı sivilce başı gibi görüntüleri bile olabilir. Bu döküntüler, bebeğin yüzünde veya vücudunun giysiyle kaplı tutulan yerlerinde görülebilirler. Bebeğin fazla sıcak tutulması nedeniyle ortaya çıkarlar. Ter bezlerinden ter atılamadığı için ortaya çıkan bu döküntüler de kendiliklerinden kaybolurlar. Bebeği aşırı giydirmemek, daha serin ortamda bulundurmak ve cildini kuru, temiz tutmak dışında bir tedaviye gerek yoktur.
Bebek sivilceleri (akne); görünümü aynı erişkinde olduğu gibidir. Bebekte hâlâ aktif olan annenin hormonlarından kaynaklanır. Birkaç hafta içerisinde kendiliklerinden geçecekleri için hiçbir tedaviye gerek yoktur. Bebeğin yüzünü hep temiz tutmak gerekir (günde üç defa su ve yumuşak bir sabun ile yıkayın, sonra da hafifçe kurulayın).
Yanaklarda görülen döküntüler; egzamalı bebeklerde daha sık görülmekle birlikte, bazı bebeklerin yanaklarında görülen bir döküntü tipidir. Yanaklarda cilt, kırmızı renkli ve olabildiğince kurumuş görülür. Genellikle, ıslak kalan cildin gösterdiği reaksiyondur (uyurken ağzından akan salyanın yastığı ıslatması). Bu döküntüyü önlemek için, bebeğin cildi özel temizleyici losyonlarla silinerek temizlenmeli ve nemlendiriciler kullanılarak yumuşak tutulmalıdır.
Bebek egzaması; bebeğin yüzünde, boynunda ve kasıklarında görülen iltihaplı, sulu ya da kabuklu döküntülerdir. Cilt aşırı kuru, kırmızı renkte, kaşıntılı ve yer yer ufak keseciklerle doludur. Kaşınma cildin daha çok tahriş olmasına neden olur. Ailesinde astım, saman nezlesi, egzama veya benzer rahatsızlıkların olması, bebekte egzama görülme olasılığını artırır. Bebeklerin cildi irritan maddelere ve çevresel faktörlere çok duyarlıdır. Bu nedenle, bebeğin cilt bakım ürünleri ve kıyafetleri itinayla seçilmeli, aşırı sıcak, soğuk ve rüzgardan korunmalıdır.
Yaşamın ilk haftalarında bebeği evcil hayvanlardan, bitki polenlerinden ve sigara dumanından da uzak tutmak gerekmektedir. Bebeklerin egzamalı, açık deri enfeksiyonları ve uçukları olan yetişkinlerden uzak tutulmasında da büyük fayda vardır. Cildin devamlı nemli ve yumuşak tutulmasını sağlayan bebek yağı, nemlendirici losyon ve kremler, kaşıntıyı azaltır. Genellikle huysuz, iyi beslenmeyen ve iyi uyumayan egzamalı bebeklere, dar olmayan ve pamuklu kıyafetler giydirmek de onları rahatlatacak yollardan biridir. Bebeğin tırnakları kısa olmalı, banyosu kısa ve banyo suyu ılık tutulmalı, sıcak ve kuru havadan uzak durulmalı ve sentetik malzemeleri doğal malzemelerle değiştirilmelidir.
Pamukçuk; bir tür mantar tarafından bebeğin ağzının iç kısmında oluşan bir enfeksiyondur. Özellikle dezenfekte edilmeyen biberon veya emzik ağız içi mikrobik enfeksiyonlara ve pamukçuğa neden olabilir. Ağız içinde, dilde, yanaklarda, yumuşak, sert damakta görülür. Beyaz bir küfle örtülmüş gibi görünen bebeğin dil ve damağındaki lezyon kazınırsa altındaki deri yanmış gibi görünür ve kanayabilir, sızıntılı yüzeysel bir ülser belirir. Tedavi edilmezse ağrılı olabilir; bu durumda bebeklerde emmeye isteksizlik ya da emme ve yutma güçlüğü, huzursuzluk, nadiren hafif ateş gibi belirti ve bulgular görülebilir. Bazı bebeklerde antibiyotik kullanımı sonrasında da görülebilir.
Ağzında pamukçuk olan bebeğin anne sütü almasında hiçbir sakınca yoktur. Emziren anneler özellikle meme başı temizliğine dikkat edilmelidir. Anne sütünün içinde yağ ve koruyucu maddeler olduğundan meme başını temizlemek için anne, kendi sütünü kullanabilir. Her emzirmeden sonra meme başına bir miktar anne sütü sürülmelidir. Annenin göğsünün emzirme öncesi kuru bir petle silinmesi ve günde 1 kez de hafifçe yıkanması yeterlidir. Meme bakımı için önemli olan, her emzirmeden önce ellerin yıkanmasıdır. Formül mamayla beslenen bebeklerde biberon ve emzik kullanımı pamukçuk oluşma riskini artırır. Bu nedenle biberon ve emziklerin kaynatılması gerekir. Kendiliğinden geçmez doktor tavsiyesine göre ilaçla tedavi edilir.
Pişik; bebeklerde özellikle bez bölgesinde bazen de koltuk altı ve boyunda da görülebilen ciltte kızarıklık şeklinde seyreden bir tür deri reaksiyonudur. En sık nedeni bebeğin idrar ve dışkısına bağlı olarak altının ıslak kalmasıdır. Bunun yanında sürtünme, sıcaklık, antibiyotikler hatta cilt temizliği ve bakımı için kullanılan bir takım kimyasallar da pişik nedeni olabilir.
Pişiklerde engellemek tedavi etmekten daha kolaydır. Bunun için; bebeğin altı sık sık değiştirilmeli, altı ıslak tutulmamalı, başka marka bezler denenmeli, kimyasal madde içerebileceğinden dolayı alt temizliği için ıslak mendil kullanmak yerine bol temiz su ile yıkanmalı, özellikle bazı gıdalardan sonra meydana geliyorsa mümkün olduğunca bunlardan uzak tutulmalı, gün içinde altı sıkça açık bırakılarak havalandırılmalı, altı sabunlu su ile temizlenmeli, durulanmalı ve kurulanmalı, dar kıyafet giydirmemeli ve bütün bunlara rağmen geçmiyorsa bir doktora başvurmalıdır. Pişiği engellemek için çinko oksit içerikli kremler de kullanılmakta olup, bunlar cilt üstünü kaplayarak tahrişi önlemektedir. Talk pudrası kullanımı ise tavsiye edilmemektedir.
Konak; yeni doğan bebeklerin ilk haftalarında çok sık rastlanan, kafa derilerinde görülen pullanmış, kabuklu, kırmızı deri parçalandır. Bu pulların görünümü yağlı, kırmızı-pembemsi ya da sarı kabuklu yamalar tarzındadır. Genellikle doğumdan sonraki iki hafta ile üç ay arasında ortaya çıkan bu durum, birkaç ayda geriler. Daha ağır durumlarda ise kulaklar, alın ve göz kapaklarına da yayılabilir. Rahatsızlık yaratmayan ama yağ bezlerinin bulunduğu diğer bölgelere yayılabilen sebebi bilinmeyen bir deri iltihaplanmasıdır. Konak genelde birkaç ay içerisinde kendiliğinden kaybolur. Konakların nedeni kötü bakım değildir. Esas neden derinin yağ bezlerinin aşırı çalışması sonucu, fazla yağ salgılaması, bu yağların yama tarzında birikmesi ve daha sonra kuruyarak dökülmesidir.
Tedavi edilmese de bir kaç ay içinde kendiliğinden geçer. Hafif konak vakalarında bebeğinizin başını günde bir kez yıkayarak geçirebilirsiniz. Ayrıca bebeğinizin başına az miktarda mineral yağı ya da saf vazelin ile masaj yapabilir, sonra da yağ ve pulları temizlemek için şampuanlayabilir veya fırçalayabilirsiniz. Kızarıklık yayılıyor, üzerinden sıvı sızıyor ya da bebeğiniz huzursuzlanıyorsa doktora başvurmalısınız.
Uçuk
Sıklıkla dudakta görülen içi sıvı dolu kabarcıklardır. Genelde ağrılı ve kaşıntılıdır. Bu şikayetler kabarcıklar çıkmadan birkaç gün öncesinden başlar. Bir virüs tarafından oluşturulur, daha önce bu enfeksiyonu geçiren hastalarda sessiz ve sinsi bir şekilde bekler ve stres, ateş, travma, hormonal değişiklikler ve güneş ışığına maruz kalma gibi durumlarda aktif hale geçer. Kabarcıklar patladıktan sonra iyileşinceye kadar yayılma eğilimindedir; gözlere, cinsel organlara ve diğer insanlara bulaşabilir. Uçuğu olan bir kişinin kullandığı havlu, bardak, çatal, kasık gibi eşyaları kullanmakla ya da uçuklu kişi ile öpüşmeyle bulaşır.
Uçuğa dokunulmamalı, dokunulursa eller çok iyi yıkanmalı; kesinlikle gözlere dokunmaktan kaçınılmalıdır. Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemeli, yakın temas engellenmelidir. Uçuklu insanın kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık gibi eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir. Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır. Uçuk’un belirli bir tedavisi ve ileride nüksetmesini önlemenin bir yolu yoktur. Doktorunuz bazı merhemler önerebilir.
Bitlenme
Bit, insan saçında yaşayan ve üreyen, kan emerek beslenen bir çeşit asalaktır. Sirke adı verilen yumurtalar saça sıkıca tutunur, kepekten farklı olarak silkelemekle veya fırçalamakla saçtan ayrılmaz. 7-10 gün sonra, bu yumurtalar da canlı parazite dönüşür. Bitlenmedeki kaşıntının nedeni, bitin kafa derisine yapıştıktan sonra kan emerken, onun salyasına karşı vücudun geliştirdiği alerjik reaksiyondur. Saçlı deride bitler yaklaşık 30 gün kadar canlı kalabilirler, insandan ayrıldığında ise 1-2 gün içinde ölecektir.
Bitler uçamaz, zıplayamaz. Ancak yakın temasla kafadan kafaya geçerler. Başında bit bulunan bir kişiyle yakın temas, oyun oynarken veya okulda başların birbirine yaslanması veya yüze düşen saçların hızlı bir şekilde arkaya atılması dahi bitlerin bulaşması için yeterli olabilmektedir. Başörtüsü, yastık, örtü, tarak, saç fırçası veya tüylü küçük oyuncaklar gibi eşyaların ortak kullanımı da bitlerin yayılmasını kolaylaştıran etmenlerdendir. Dolapların içinde yan yana asılmış durumdaki giyim eşyaları (örneğin, başörtüsü, şapka vs.) aracılığıyla da bitler kolayca bu eşyaları kullanan kişilere geçerler. Çoğunlukla bitlerin geldiği yerle doğrudan teması olan çamaşırlar bitleri veya sirkelerini barındırmaktadır. El bezleri, çamaşırlar ve nevresimler, giyim eşyaları, tüylü küçük oyuncaklar birer potansiyel taşıyıcı olabilirler.
Bit tedavisinde saça uygulanan özel şampuanlar vardır. Bunlar yıkanmış ve kurulanmış saça uygulanmalı ve 7-8 gün sonra tekrarlanmalıdır. Yıkandıktan sonra özel tarağıyla saçlar iyice taranarak sirkeler temizlenmelidir. Saç ne kadar kısa ise tedavi o derece başarılı olur. Tarak, saç ve elbise fırçası, toka, saç lastiği gibi saç süsleri iyi bir şekilde temizlenmelidir (bit şampuanı ile). Çamaşırlar kaynatılmalı ve kızgın ütü ile ütülenmelidir. Çünkü bit ölse bile sirkeler bir süre daha yaşamaya devam eder ve tekrar bit oluştururlar. Mobilya, eşya ve odalarda bit arındırması yapılması gereksizdir, çünkü bitler yaşamak için 2-3 saate bir insan kanı emmeye ve insan vücudunun sıcaklığına muhtaçtırlar.
Bitler temiz insanlara da geçebilir, dolayısıyla pis olma ile bir alakası yoktur. Çocukta bit tespit edilirse hemen tedaviye başlanmalı ve derhal okul, yuva veya kreşe haber verilmelidir. Tüm aile bireyleri tek tek kontrol edilmeli ve bitten arındırma işlemi hepsine uygulanmalıdır. Aynı durum okul, çocuk yuvası gibi topluca bulunulan yerdeki kişiler için de geçerlidir.
Anemi (kansızlık)
Kandaki alyuvar sayısının veya bunların içinde bulunan ve kanda oksijen taşıyan bir madde olan hemoglobin değerlerinin düşüklüğü ile karakterize bir durumdur. Anemi bir bulgudur, önemli olan anemiye neden olan hastalık veya durumun ortaya çıkarılması ve tedavi edilmesidir. Çocuklarda bir kaza sonucu kan kaybı ya da kalıtsal pıhtılaşma sorunları (hemofili) anemiye yol açabilir.
Kemik iliğinde yeterince alyuvar üretilmemesi, hemolitik anemi adı verilen ve pek çok türü olan hastalık nedeniyle alyuvarların kısa ömürlü olması, diğer anemi nedenleri arasında sayılabilir. Anemiyle birlikte lenf bezelerinin ve karaciğer ve dalağın da büyük olması durumunda çocuk hemolitik anemiler ve lösemi açısından mutlaka değerlendirilmelidir.
Çocuk yaşta en sık karşılaşılan anemi türü olan demir eksikliği anemisinde, kanda demir eksikliği olduğu için hemoglobinin yapısında sorun oluşur. Aneminin tipik belirtisi, özellikle tırnakların altında, dudaklarda, gözün dış zarında ve çocuğun cilt renginde solukluk vardır. Buna ek olarak yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, bitkinlik, iştahsızlık, huzursuzluk, yutma güçlüğü, ağlarken morarıp kalma, gelişmelerinde duraklama, gerileme, çarpıntı hissi, baş ağrısı, sık enfeksiyon geçirme, yenmemesi gereken, toprak, sıva, buz gibi maddeleri yeme isteği, tırnaklarda bozukluk, tat alma duyusunda kayıp, dilde ağrı ve ağız kenarlarında yaralar olabilir.
Çocukların genelde anemik olmalarının nedeni beslenme düzenlerinde yeteri kadar demir (hemoglobin yapımında çok önemlidir) almamalarıdır. Bebekler, özellikle demir takviyesi almıyorlarsa 12 aylık olmadan önce inek sütü içtiklerinde (demir bakımından çok fakirdir) de anemik olabilirler. Ayrıca inek sütü içen bebeklerde bağırsak iltihabı görülebilir, bu durum da sindirim kanalından az miktarda; ama önemli bir kan kaybına neden olabilir. Bu da anemiye yol açabilir.
Çocuğunuzda anemi varsa veya şüpheleniyorsanız; günlük beslenmesinde bolca demir içeren besinler olmalıdır. Özellikle kırmızı et, sakatat ve yumurta sarısı, ayrıca koyu yeşil yapraklı sebzeler ve fındık fıstık demir açısından zengindir. C vitamini vücudun demiri emmesini destekler, bu yüzden çocuğunuza her gün meyve ya da taze sıkılmış portakal suyu vermelisiniz. Erken doğumlarda ve sadece anne sütüyle beslenen bebeklerde doğumdan sonra koruyucu önlem olarak demir damlası verilmesiyle anemi önlenebilir. Ayrıca doktorunuz çocuğunuzun kan testine dayanarak, onda anemi olup olmadığını saptayacak, nedeni demir eksikliğiyse, damla, şurup ya da tablet şeklinde demir içeren ilaçlar verecektir.
Kanser
Birçok kanser türü vardır, ancak özellikle bazıları çocukluk çağında daha sık görülür. En sık ilk 5 yaşta görülürler.
Lösemi; çocukluk çağı kanserleri arasında en sık görülenidir. Bir diğer adı kan kanseridir. En çok 2-6 yaş arasında görülür. Ailede özellikle de kardeşte lösemi varlığı, kalıtsal bazı hastalıklar ve kromozom anomalileri, iyonize edici radyasyona maruz kalma risk faktörlerini oluşturur. Sık ateşlenme, halsizlik, düşkünlük, solukluk, boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki bezelerde şişme, ciltte küçük mor benekler veya erken morarma, burun ve diş eti kanaması, ani gelişen nefes darlığı, kemik ve eklem ağrıları uyarıcı belirtilerdir.
Beyin tümörleri; ailede kanser varlığı, iyonize radyasyona maruz kalma ve bazı kalıtsal hastalıklar risk faktörleridir. Baş ağrısı, kusma , dengesizlik, okul başarısızlığı, kişilik değişiklikleri, havale geçirme, kol ve bacaklarda güçsüzlük, görme ve göz hareketlerinde bozukluk, şaşılık, küçük bebeklerde bıngıldak kabarıklığı, baş çevresinde büyüme, başını bir tarafa eğik tutma, kol-bacak felçleri gibi belirtileri görülebilir.
Lenfomalar; en sık görülme yaşı 5-15 yaşları arasıdır. Lenf bezlerini oluşturan doku olan lenfatik dokunun kanseridir. Boyun, koltuk altı ve kasıktaki lenf bezlerinde büyüme, kuru ve inatçı öksürük, solunum sıkıntısı, solukluk, halsizlik, yorgunluk, terleme, kilo kaybı, sık ateşlenme, karın ağrısı, karında şişlik ve gerginlik, kusma, ishal, kanlı dışkılama, idrar yapmada zorluk, kemik ve eklem ağrıları gibi bulgular görülebilir. Ailede lenfoma varlığı, bağışıklık yetersizliği hastalıkları ve bir çeşit virüs enfeksiyonu (epstein barr virüsü) hazırlayıcı faktörlerdir.
Nöroblastom; omurga yakınındaki sinirlerde ya da böbrek üstü bezlerinde oluşan tümörlerdir. Bu sinirler bazı vücut fonksiyonlarını otomatik olarak kontrol eden sempatik sinir sisteminin parçalarıdır. Nöroblastomlar sadece çocuklarda ve özellikle 4 yaşından küçük çocuklarda görülen birkaç kanser tipinden biridir. Tümörün yerine ve yayılma durumuna göre farklılık gösteren belirtiler, kilo kaybı, ağrı hissi ve huysuzluktur. Tümör, hormon salgılıyorsa çocuğunuz ishal olabilir, yüzü kızarabilir ve kan basıncı normalden daha yüksek olabilir.
Kanserde erken tanı hayat kurtarır. Bu nedenle çocuğunuzda yukarıdaki belirtileri görmeniz durumunda doktorunuza başvurmanız gereklidir. Bir çocuğa kanser teşhisi konması çocukta, anne babada, kardeşlerde ve diğer yakınlarında baş edilmesi zor duygular uyandırır. Suçluluk, korku, kızgınlık, reddetme ve kafa karışıklığı sık rastlanan doğal duygulardır. Bu duyguların dışa vurulması önemlidir; ama bunların çocuk üzerindeki etkileri de göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuklar genelde ciddi bir durumun söz konusu olduğunu hissederler ve gerçeklikten çok bilinmeyenden korkarlar. Bu yüzden bu durumu çocuğunuza anlayabileceği şekilde yumuşak ve sakin bir şekilde anlatmanız gerekir.
Çocuklarda kanserle ilgili birçok karmaşık konuda yardım almak için doktorunuza çocukları kanser olan ailelerin oluşturduğu destek gruplarını sorabilirsiniz. Çocuk kanseri konusunda tedavi veren merkezlerin çoğunda ailelere de destek veren psikologlar ve sosyal yardım görevlilerinden oluşan bir ekip bulunmaktadır.
Göz Sorunları
Bebekler doğduklarında karşısındakinin yüzüne veya tercih edilen sabit bir objeye bakarlar. 6 haftalıkken gözünün önünden çizgili bir nesne hızla geçirilirse gözleri titrer. 6 aylıkken oyuncaklarına uzanır. 2 yaş civarında özel resimleri ayırırlar.
Göze yabancı cisim kaçması; gözde aniden oluşan sulanma, kızarma ve acıma ile birlikte çocuk gözünü ovuşturur. Birkaç dakika beklenirse gözyaşı ile uzaklaştırılabilir. Çocuğun gözünü ovuşturması engellenmelidir, aksi takdirde cisim göze zarar verebilir. Kimyasal bir madde göze bulaştıysa göz bol su ile yıkanmalıdır. Kuvvetli bir ışık ile göze bakılır. Gözle görülebilen bir cisim gözün beyaz kısmı üzerinde duruyorsa ıslak temiz yumuşak bir mendille almaya çalışılır. Eğer ki çıkmazsa göz kapatılarak doktora götürülmelidir.
Arpacık; göz kapağı kenarlarının, kirpik köklerinin iltihaplanmasıdır. Genellikle alt göz kapağında oluşur. Sivilce şeklinde başlar, 4-5 gün içinde olgunlaşarak patlar. Gözde kaşınma ve kirpiklerde çekilme görülebilir.
Çocuğunuzun gözünde arpacık varsa; evde de tedavi edilebilir. Göz kapağındaki nokta bir kızarıklık ve yanma halindeyse kendi haline bırakın, dokunmayın. Çocuğunuzun da buna dokunmaması, çıbanı kaşımaması gerekir. Arpacık görünürde olmamasına karşın acı veriyorsa; gözü, gazlı bez, ya da temiz, ütülenmiş bir mendille kapatın ve fazla sıkmadan bantlayın. Sıcak su kompresi veya sıcak suya batırılmış, sıkılmış pamukla, her iki üç saatte bir, bir kaç dakika pansuman yapınız. Böylece, acı hafifleyecek, arpacık baş verecektir.
Arpacık baş vermişse, cerahati boşaltarak çocuğun acısı giderilmelidir. Kirpiği arpacığın merkezinde görüyorsanız, onu yakılıp dezenfekte edilen (veya alkole batırılan) bir cımbızla yavaşça çekip alınız. Çıkmıyorsa ısrar etmeyin. Sıcak su kompresine devam edin. Kirpik çıkar çıkmaz iltihap akmaya ve arpacık iyileşmeye başlayacaktır. Akan cerahati, sıcak su ve pamukla silerek gözü temizleyin. Evde tedaviniz iyi sonuç vermezse, 4-5 günde arpacık sönmezse, göz kapağı şişerse, iltihaplanır kabarırsa, hemen bir doktora başvurun. Çocuğunuzun havlusunu diğer aile bireylerininkilerden ayırın, iltihabın bulaşmasını önleyin. Arpacığa dokunmadan önce, dokunduktan sonra, ellerinizi temizce yıkayın, çocuğunuzun o bölgeyi ellememesini sağlayın.
Konjuktivit; gözün en dışını saran zarın iltihaplanmasıdır. Gözlerde kızarıklığa yol açan en sık sebeplerden biridir. Bunun yanında çapaklanma, batma, sulanma ve kaşıntı da görülür. Bakteri ve virüsler tarafından oluşturulabileceği gibi kimyasal maddeler veya alerjik nedenlerle de oluşabilir.
Çocuğunuzda konjuktivit varsa; gözlerini ovuşturması ve ellemesi engellenmeli ve kullandığı havlular diğer aile bireylerinden ayrılmalıdır. Hastalığı önlemek için el-göz teması kesinlikle önlenmeli ve elleri temiz tutulmalıdır. Çocuğunuz konjuktivit olduğunda kesinlikle yuvaya veya okula göndermeyin ve okulunuzu salgın ihtimaline karşı uyarın çünkü çocuğunuz da mikrobu henüz taşıyıcı haldeki bir arkadaşından almış ve belirtiler çıkana dek diğer arkadaşlarına bulaştırmış olabilir. Soğuk kompres yapın. Soğuk kompres hem hastalığın iyileşmesini hızlandırır hem de rahatlama sağlar. Mutlaka bir doktora başvurun.
Kalp Hastalıkları
Çocuklarda kalp hastalıkları doğuştan olabileceği gibi, sonradan da gelişebilir. Annenin gebelikte geçirdiği kabakulak, kızamıkçık gibi enfeksiyonlar, annenin sistemik hastalıkları (diyabet, bağ dokusu hastalığı vs. ), alkol, sigara ve uyuşturucu gibi toksinler doğuştan kalp hastalıklarına neden olabilir.
Doğumsal kalp hastalıklarının önemli kısmını kalpteki delikler, kapak ve damar darlıkları, bebek doğmadan önce mevcut olup doğumdan sonra kapanması gerekirken bazen hemen kapanmayan damar bağlantısı oluştururken, az bir kısmını ise morarma ile giden kompleks doğumsal kalp hastalıkları oluşturur. Edinsel dediğimiz kalp hastalıkları ise sonradan oluşan kalp hastalıkları olup bunlar enfeksiyon, sistemik hastalıklar ve başka birçok nedene bağlı ortaya çıkarlar.
Çocuklarda morarma, morarma nöbetleri, oyun oynarken aniden çömelip oturma, kilo alamama ve gelişme yetersizliği, sık solunum yolu enfeksiyonu, sık nefes alma, sıkıntılı solunum, göz kapaklarında şişme, egzersizi kaldıramama, üfürüm duyulması ve ateşli romatizmaya bağlıysa eklemlerde şişlik gibi bulgular görülebilir.
Çocuklarda doğumsal kalp hastalıklarının büyük kısmında tedaviye gerek olmadan hastalığın doğal seyri izlenir, hiç tedavi gerekmez. Bazı hastalarda izleme sırasında bebeğin gelişimini engelleyecek veya ona zarar verecek durumlarda cerrahi müdahale gerekebilir.
Çocuğunuzda kalp hastalığı varsa; enfeksiyon hastalıklarından korunma, aşıların düzenli yapılması, iyi beslenme ve bakım, sağlam bebeklerde olduğundan daha da önemlidir. Çocuğunuzun doğumdan sonraki rutin takiplerini düzenli yaptırmanız kalp sağlığı açısından önemlidir.
Zehirlenmeler
Özellikle çocuklarda daha sık görülür. Genellikle de kaza sonucunda meydana gelir. Büyük çoğunluğu evde meydana gelir. En sık zehirlenme nedenleri ilaçlar, evdeki kimyasal maddeler, temizlik malzemeleri, bitkiler ve kozmetik ürünlerdir. Bu nedenle mutfak ve banyolar evdeki en tehlikeli yerlerdir. 9 ay ile 5 yaş arasındaki çocuklar hareketli, meraklı ve her şeyi ağızlarına götürme eğiliminde olduğu için en riskli gruptur.
Yoksulluk, aile içi sorunlar, kalabalık aile, yeni bir kardeşin doğması, anne babanın meşguliyeti ve taşınma gibi nedenler zehirlenmeyi kolaylaştırır.
Çocuğunuzun zehirlendiğinden şüpheleniyorsanız ya da zehir olabilecek bir maddeyi aldığını düşünüyorsanız; hemen 112’yi arayın, almış olduğu zehir veya ilacın miktarını ve zamanını söyleyin. Mutlaka ilacın veya zehrin kutusunu hastaneye giderken götürün. Hastaneye ulaşmak zaman alacaksa kusturmaya çalışabilirsiniz. Ancak çamaşır suyu gibi yakıcı maddeler, gaz yağı ve benzin gibi uçucu maddeler kusturulmaz; çünkü kusarken yemek borusunu yakabilir. Çamaşır suyu içmişse biraz su veya süt içirin. Yüz üstü yatırıp başını yana çevirin, kusarsa soluk borusuna kaçmasını engellemiş olursunuz.
En önemlisi tedbirdir. Bunun için hiçbir zaman çocukların önünde ilaç içmeyin. Unutmayın çocuklar büyükleri taklit ederler. İlaçları asla şeker diye vermeyin.
Deterjan, temizlik maddeleri, böcek ilaçları ve spreyleri kilitli bir dolapta muhafaza edin. Alkollü içecekler ve bütün ilaçları da kilitli bir dolapta tutun. İlaçları daima orijinal kutularında bulundurun. Keza her türlü zehir olabilecek maddeyi de başka ambalajların içine koymayın. Bu maddelerin kapaklarının daima kapalı olmasına dikkat edin. Isınma cihazlarınızın bakımını zamanında yaptırın. Evdeki süs bitkilerinin zehirli olup olmadığını mutlaka öğrenin.
Yabancı Cisim Yutma
Sıklıkla çocukluk yaş grubunda görülen, hava yolunun bir bölümü veya tamamının tıkanıklığına bağlı olarak değişik belirli ve bulgularla kendini gösteren ve müdahale edilmezse, dakikalar içinde ölüme neden olabilen acil bir durumudur. Yabancı cisim genelde öksürük ile atılır, ancak daha aşağı bölgelere gittiyse atılamaz. Çocuklarda yabancı cisim yutmaların çoğunluğu gıda maddeleri, özellikle de kuru yemişler ile olmaktadır. Bunun yanında plastik maddeler, toplu iğne, kalem ucu, ağaç parçası, boncuk, kemik ve çeşitli maddeler, oyuncak parçaları da solunum yoluna kaçabilir.
En sık görülen belirti, boğulurcasına devam eden şiddetli öksürüktür. Hırıltılı solunum, aniden başlayan şiddetli öksürük, ses değişikliği veya kısıklığı, ıslığa benzeyen solunum sesi de sık görülen belirtilerdendir. Boğaza kaçan bir yabancı cisim öksürüğün yanı sıra sürekli geğirme, korku ve heyecana sebep olabilir. Her yaşta görülebilmesine karşın sıklıkla 0-3 yaş arasında görülmektedir. Bu yaşlarda sık görülme sebebi, çocukların her şeyi ağzıyla tanıma isteklerdir.
Çocuğunuzun solunum yoluna yabancı cisim kaçtığını düşünüyorsanız; ağız içini kontrol edin, görebiliyorsanız yabancı cismi çıkarmaya çalışın. Eğer çıkartamıyorsanız bir elinizle göğsünden tutarak çocuğu yüzü yere bakacak şekilde ön kolunuzun üzerine dizinizle destek olacak şekilde yatırın. Kürek kemikleri arasına diğer elinizin ayası ile 5 kez vurun. 5 kez işaret ve orta parmağınızla göğüs baskısı uygulayın. Gerekiyorsa yapay solunum yaptırmaya başlayın. Derhal acil servisi arayın.
Yabancı cismin solunum yoluna kaçması bazen ölümle sonuçlanabilen ciddi bir durumdur. Bu nedenle; çocukların çevrelerinde katı sebze ve meyveler bulundurmayın, ulaşabilecekleri yerlere yutulacak büyüklükte küçük objeler bırakmayın, karpuz, kavun ve zeytin çekirdeği gibi küçük ve sert maddeler çocuklardan uzak tutun, hızlı yemek yemelerine engel olun, yumuşak yiyecekler verin, yemek yerken sandalyeye oturtun, oyuncaklarının yutulamayacak büyüklükte ve çıkarılabilir küçük parçalarının olmamasına dikkat edin, büyük yiyecekleri yutabilecekleri küçük parçalara ayırın ve çocuk bir şey yerken başından ayrılmayın.
Dr. Menfar DEMİRLER